Birkaç gün önce Türkiye'nin en tanınmış ve önemli tarihçilerinden olan Profesör Dr. İLBER ORTAYLI, "Her şehre bir üniversite kurulması, iyi yetişmemiş, ehil olmayan kişilerin meslek sahibi olmasına yol açar" demişti. Başbakan bu beyanata kızıp, İlber Hoca için, "önünde Prof. yazısı olan zevat" demişti. Bu ayıba ilaveten, "Topkapı'daki göreve de onu ben getirdim" deyip üstüne tüy dikmiştir. Başbakan'ın sadece kendisi değil, tüm kabinesi ve inandığı ulemaları bir araya gelse, İLBER ORTAYLI'NIN bilgisine erişemezler. Daha üst bir makam olmadığı için ona PROFESÖR sıfatı verildi. Başbakan, "İntihal (ÇALINTI) eserlerle Profesör olan, kabinesindeki çakma profesörlerle, İlber Hocayı sakın karıştırmasın. Gerekli alt yapısı ve eğitim kadrosu tamamlanmadan kurulacak üniversiteler, iyi yetişmemiş, işini hakkıyla yapamayacak kişileri meslek sahibi yapar. Çünkü bir üniversitenin tam anlamıyla oluşabilmesi için 15- 20 yıl gerekmektedir. Bu tip yatırımlar ve açılışlar tamamıyla seçime ve gösterişe dayalı politik faaliyetlerdir ve yapana da fayda getirmez. "Topkapı'daki göreve onu ben getirdim" sözü kadar yanlış ve zavallıca söylenmiş bir söz olamaz. O görevi İLBER ORTAYLI KABUL ETTİ. Dünya' daki önemli müzelerin İlber Hoca'ya teklifte bulunduğunu, Başbakan nereden bilsin? İsminin önünde "Başbakan" yazısı olan zevat'ın bunu anlaması, algılaması mümkün değildir. Yukarıdaki olayın benzerini, Erzurum' da yaşanan ve HSYK 'nun el koyarak şimdilik çözdüğü olayda yaşıyoruz. Bir tarafta, mesleklerinin zirvesine çıkmış,bilgili,dü rüst ve Devletinin onlara verdiği maaşlarıyla yetinen, onuruyla yaşayan yüzlerce YÜKSEK HÂKİMLER. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeleri, Yargıtay Başkanlar Kurulu Üyeleri, Danıştay Üyeleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı. Diğer tarafta, "isminin önünde Ali Dibo olan zevat ve isminin önünde ağlayan kaşar olan zevat var. Bir de TBMM kürsüsünde Başbakan tarafından azarlanan ve AKP' liler tarafından isminin önüne "tokatlık" kelimesi ilave edilen zevat var. Tarikat basını, eş durumundan köşe yazarı olanlar ve AKP İktidarı ile birlikte hem köşe, hem de dört köşe olan yazar, çizer takımı ise arkadan koro halinde aynı sesi çıkarıyorlar. Şimdi konuşma sırası Başbakan'da. Önce Milli Güvenlik Kurulu toplantısı kazasız belasız bir geçsin. Başbakan'ın danışmanları konuyu "ULEMA'YA" sorup öğrensinler, konuşma metnini büyük harflerle kartonlara yazsınlar. Daha sonra Başbakan'ın okuduğu "CAM'A" aktarsınlar, nasılsa hafta sonu AKP'nin bir yerde toplantısı olur, orada okunur bizde dinler aydınlanırız. Komedi gibi değil mi? Ömrünü "biad kültürü" ile geçirmiş, emir almaya alışmış, tarikatlarla ve sadaka dolandırıcısı Deniz Feneri e.v ile iç içe yaşamış, servetlerinin hesabını çocuklarının pipi'lerine bağlayanlar, Lâik Cumhuriyet düşmanları, Atatürk'e Ordumuza ve çağdaşlığa düşman örümcek kafalılar, "HUKUK DEVLETİNİ" savunacaklar ve doğruları söyleyecekler! Ömrünü HUKUK DEVLETİNE adayan adalet mensupları ve yüzlerce YÜKSEK HÂKİM ve SAVCI yanlış bilecekler ve Hukuk Devletini savunmayacaklar! Hadi canım sende! Bu olay Lâik Cumhuriyetin nasıl ciddi bir tehdit altında olduğunu hepimize bir kez daha göstermektedir. Zaman zaman bana sorular geliyor, " ne yapmalıyız? Bu işin içinden nasıl çıkarız, korkuyoruz, kime oy vereceğiz, ben filan partiye oy vermem", diye. Herkesin çok iyi bilmesi gereken bazı doğrular var. Bunların değişmesi mümkün değil. Doğru 1: Bu sıkıntıdan Demokratik Rejim içinde, demokrasiden ödün vermeden çıkacağız. Doğru 2: AKP'ye ve ona payanda olacak partilere asla oy verilmeyecek. Doğru 3: Seçim tarihi belirlenene kadar, çevremizi, yakınlarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı, arkadaşlarımızı bir tekini bile atlamadan herkese (Doğru 2) anlatılacak ve ikna edilecek. (unutmayalım kendi çevremizden kandırılıp AKP ye oy verenler var. %47 oy çalınmadı ise başka nasıl alınır?) Doğru 4: Herkes biraz zahmete girip, kendi muhitindeki fakir fukarayı arayacak, doğruları anlatacak sahip çıkacak. Bu saf ve temiz insanlarımızı, sadaka dolandırıcılarından ve çalıntı paralarla yardım adı altında bu kişileri istismar eden AKP'li Belediyelerden koruyacağız. Doğru 5: Ordumuza, Yargımıza, Üniversitelerimize sahip çıkacağız. Bunlara ve Lâik Cumhuriyete karşı olanlara, tavrımızı belirleyeceğiz. Yazılı basınsa okumayıp, okutmayarak, kişi veya kuruluş ise, mesaj,ileti ve mektupla hassasiyetimizi göstererek "DEMOKRATİK TEPKİMİZİ" ortaya koyacağız. Lâikliği ve Atatürk'ü gerçekten benimseyen siyasi partileri ve Sivil Toplum Örgütlerini uyaracağız, çalışmayanları teşhir edeceğiz. Doğru 6: Bu bir "HALK HAREKETİ" olacak ve mutlaka sonuca ulaşacak. Seçim zamanı yaklaştıkça, beraberce oluşturacağımız fikir ve davranışları tespit ederek, yolumuzu ve rotamızı belirlemek daha da kolay olacaktır. İşimiz hiç te zor değil. En azından Kurtuluş Savaşındaki kadar zor değil. Bu ülkenin adını, rejimini ATATÜRK ve dedelerimiz koydu. Üç beş tarikat artığına mı bırakacağız? Yılmak, yorulmak yok. Nefesi kesilen, yorulan Anıttepe'ye baksın. Sarı saçlı, mavi gözlü adam bize bakıyor. Sağlık ve başarı dileklerimle, 20. Şubat. 2010 Rifat Serdaroğlu Eski Sağlık ve Devlet Bakanı rifatserdaroglu@ gmail.com rifatserdaroglu@ superonline. com 0532 2110011 ************ ********* ********* ** Bir anımsatma. Nazi Almanyası'nda papaz Martin Niemöller'in günlüğünden: "Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı." __ -- You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Gugukluhayat" group. To post to this group, send email to gugukluha...@googlegroups.com. To unsubscribe from this group, send email to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com. For more options, visit this group at http://groups.google.com/group/gugukluhayat?hl=en.