'Hükümete Açık Mektubumdur'

T24-
Oya baydar- 10,08.2011 

Muhataplarının okumayacağını, okusalar da
argo tabirle iplemeyeceklerini bildiğim bir açık mektup yazacaktım. T24 yazarı
Oya Baydar yazdı.

Muhataplarının okumayacağını, okusalar da argo tabirle
iplemeyeceklerini bildiğim bir açık mektup yazacaktım. Son avukat
görüşmelerinde Abdullah Öcalan'ın "Hükümete açık mektubumdur" diyerek
gönderdiği mesajlar geldi aklıma. Belki Öcalan'ın açık mektubu bugünlerde ben
fakirin satırlarından daha fazla ilgi çeker umuduyla, yazının başlığına ondan
alıntı yaptım.

Mektup neden mi öncelikle Hükümete, iktidara, yani AKP'ye
ve de Başbakan Erdoğan'a hitaben yazılıyor? Çünkü önümüzde ne sadece Kürt ne de
sadece Türk; ikisinin birbirinin içine geçtiği devasa bir Türkiye meselesi var.
Aslında Türk ulus devletinin kördüğüme çevirdiği böyle bir ülke meselesinin
çözümünün muhatabı, sorumlusu, yükümlüsü ise öncelikle bütün Türkiye'den
sorumlu siyasal iktidardır, somutlarsak Hükümet ve Başbakandır. Adı üstünde
"iktidar", yani muktedir olan odur, onlardır. Üstelik de, AKP'nin ve bu
iktidarı tek adam olarak temsil eden Tayyip Erdoğan'ın artık iktidar paylaşımı
diye bir mazereti de kalmamıştır.

Öcalan'ın mektubu ya da mesajı tam nasıl başlıyor bilemem,
benimki şöyle:

Önce Savaş
Dilinizi Düzeltin

Türkiye'nin birincil sorununu çözüm yoluna sokmaya niyetli
misiniz Sayın Başbakan? Bir yurttaş olarak bu soruyu sorma hakkını kendimde
görüyorum, çünkü bizzat sizin ve en yakın mesai arkadaşlarınızın: Arınç'ın,
Çiçek'in, diğerlerinin Kürt insanına ve Kürt siyasal hareketine karşı
kullandığınız dil, çözüm isteyen bir siyasi iradenin dili değil. Aşağılayıcı,
ötekileştirici, kışkırtıcı, öfkeli savaş dili.

Dil deyip de geçmeyin: "İfadei meram ayniyle insan",
derler. Diliniz ve beden dili dahil ifade biçiminiz niyetlerinizi ve özünüzü
yansıtır. Uzlaşmanın diliyle savaşın dili birbirine zıttır. Burnunu sürtme
diliyle eşitlik dili, aşağılama diliyle onurlandırma dili farklıdır; karşıdaki
bunu hemen anlar. Yani "gel, buyur, otur"la, "geç otur" meselesi.

Bırakalım daha önemli, öze değgin konuları, ağır siyasi
kararları bir yana; beğenin beğenmeyin, Kürt halkının lider saydığı kişilere,
kendini temsil ettiğine inandığı siyasal örgütlere, hareketlere, sizin bölücü
terörist dediğiniz ama o halkın özgürlük savaşçısı evlatları saydığı gençlere
karşı kullandığınız her düşmanca sözcük, her aşağılayıcı ve tehditkâr hitap,
karşı tarafta hesaplayamadığınız ölçülerde büyüyen öfke, tepki, güvensizlik ve
düşmanlık doğuruyor. Biraz empatiyle, biraz kendi geçmişinizi hatırlayarak
anlayabilirsiniz bunu. Unuttuysanız, hatırlamanıza yardımcı olayım. Bir
zamanlar, bu ülkede Müslüman kimliğinizle siyaset yapmanız düzenin egemenleri
tarafından engellenirken; kutsallarınız, değerleriniz, yaşam biçiminiz burnu
büyük Cumhuriyet elitleri tarafından küçümsenirken, bir kesim insanımız
"karnını kaşıyan adam" veya (örtülü arkadaşlarımdan ve herkesten özür
dileyerek, utanarak tekrarlıyorum) "kara böcek" olarak aşağılanırken içinizde
duyduğunuz haklı öfkeyi, yumruklarınızı nasıl sıktığınızı, sistemin
egemenlerine karşı nasıl bilendiğinizi, güvensizliğinizi ve hıncınızı
hatırlayın. Dil her şey değildir ama çok şeydir. Barış ve uzlaşma dilini
kullanmayı bilseydiniz bugün çok farklı yerlerde olabilirdik.

Genel
Geçer Birkaç Tesbit

Gelelim şimdi meselenin aslına. Uzatmamak için sadece bir
kaç tesbit:

*Birey olarak Kürt insanı PKK'den farklı düşünülebilir
kuşkusuz. Ama bir bütün olarak Kürt sorunu PKK-İmralı-Kandil-Avrupa bütünlüğü
dışında düşünülemez de çözülemez de. Türkiye'nin çözümünde taraflardan biri
Türk devleti ve hükümetse, diğeri Kürt silahlı ve siyasal hareketidir.

*Varılan noktada Kürt halkı ve bütün bileşenleriyle Kürt
hareketi şu veya bu yönde bir çözüm istemektedir. Daha doğrusu çözüme
mahkûmdur. Bakmayın son zamanlardaki karşılıklı salvolara, kumarbaz edasıyla
kağıt sürmelere, tehditlere, vb., bunlar biraz da çözüme nasıl varılabileceğini
tam bilememekten ve karşı tarafa güvenememekten doğan kafa karışıklığının
sonuçlarıdır.

*Dünyadaki barışçı çözüm deneylerinin tümünün gösterdiği
gibi, ülkelerin koşulları ne kadar farklı olursa olsun çözüm gerçekten
isteniyorsa "Silahları bırakın sonra icabına bakarız" demeden, silah bırakmanın
güvencesinin devlet ve siyasal iktidar tarafından resmen verilmesi gerekir.

*Öncelikle -ve insani açıdan bakarsanız haklı olarak- kendi
derdinin ve geleceğinin peşine düşmüş görünen Öcalan Kürt hareketinin hâlâ
tartışmasız lideridir. Çözümün sihirli değneğini elinde tutmaktadır. Ancak o da
bu durumun çok uzun süremeyeceğinin farkındadır ve çözüme doğru ilerletecek
taktik adımlar atmaya çalışmaktadır.

Şimdi Öcalan ne diyor bakalım:

"Başbakan açıklama yapsın, gerillayı bir haftada çekerim"
diyor. "Bana gerillayı güvenli bir yere çekmenin yolunu açın" diyor. "İçinde
bulunduğum koşullarda duruma müdahale edemiyorum" diyor. Ve Demokratik Toplum
Kongresi (hani Arınç'ın bir devlet adamına asla yakışmayacak yüzeysellik ve
düzeysizlikle 'çay içip dağılıyorlar' diye küçümsediği yapı) 850 delegeyle
topladığı genel kurulda, bütün gücünü Öcalan'ı kurtarmaya harcamadığı için
özeleştiri yaparak bundan böyle hedefin Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi
olacağını açıklıyor.

Kısaca, çözüm demesek bile çözüme doğru gidebilecek yolun
ilk adımlarının neler olacağı ortada. Üstelik, -kuşku duyanlar varsa-
İmralı'nın hareket üzerindeki gerçek gücünü test etmek için de iyi bir fırsat.
"Çözüme doğru yürümek ve barışı inşa için" Öcalan'ın elinin serbest kalmasını
sağlarsınız, İmralı koşullarını iyileştirmekten de öte, evde göz hapsi vb. ne
gerekiyorsa yaparsınız. Bin türlü olanağı vardır bunun, yeter ki isteyin ve
yapacak kadar cesur olun.

Bilmiyor ve Yüreğinizde
Duyamıyorsunuz

Bir başka sorum ve kuşkum daha var: Aslında çözüm
istiyorsunuz da konuyla ilgili yeterli bilginiz, hazırlığınız olmadığından; ya
da ideolojik kısıtlılıklarınız, milliyetçiliği aşamayan anlam dünyanız,
neoliberal ekonomik büyüme doktrini dışında 2000'ler başının ufkunu
kavrayamamanız yüzünden -kimlerse onlar- birileri sizi/sizleri yanlış yönlere,
batağa mı sürüklüyor? Dolmuşa mı bindiriyor amiyane tabirle?

Neden mi böyle düşünüyorum? Kürtlerin kimlik ve onur
mücadelesini yok sayıp (ya da anlamayıp) iktidarınızın zekâtı olarak onlara
"bahşettiğiniz", kâdiri mutlak edasıyla ihsanda bulunduğunuz kimi haklarla
neden yetinmediklerini, attığınız kemikleri havada kapmak için neden
sıçramadıklarını, neden "nankörlük" ettiklerini anlamayıp bu nankörlere(!)
kızıyorsunuz da ondan. 31 yıl Avrupa'da mülteci olarak yaşamış, epeyce de
yaşlanmış Kemal Burkay'ı, sadece Kürtlerin değil hepimizin de içini burkan,
zerafetten ve siyasal basiretten hiç nasibini almamış şekilde, onun ve
Kürtlerin onurunu zedeleyerek panayırda dolaştırır gibi dolaştırmaktan bir
şeyler umduğunuzu izliyorum/izliyoruz da ondan.

12 Eylül darbesinden sonra yurtdışında 12 yıl mülteci
olarak yaşamış biriyim, ne demektir bilirim. İnsanın, en iyi izlediğini sandığı
zaman bile ülkesinde olup bitenlerden ne kadar kopuk olduğunu, sanal bir alemde
yaşadığını, kof umutlara kapılıp dolduruşa gelebildiğini görüp yaşayarak
öğrenenlerdenim. Yurduna döndüğü için gönülden hoşgeldiniz dediğim, onun "Bir
kedim bile yok....gülümse" dizelerini her mırıldandığımda gözlerimin yaşardığı
Kemal Burkay veya benzeri saygıdeğer insanlar, bugün Kürt sorununda ne yazık ki
bir taşı bile yerinden oynatamazlar. Hiç istemeseler de tarafınızdan kullanılmış
olma imajı altında yıpranırlar olsa olsa. Her kimlerse Sayın Başbakan size ve
hükümetinize bu gibi taktiklerden medet umma akılları verenler, konunun cahili
olmaları bir yana belki de kötü niyetlilerdir, çözümü engellemek
istemektedirler. Kendi Kürtlerinizi yaratamayacağınız gibi kendi Kürt
önderlerinizi de yaratamazsınız.

Mektubumu izninizle şöyle bitirmek istiyorum: Kürt
sorununun, muhafazakâr milliyetçilikle, statükocu devlet refleksleriyle, ülkeyi
karpuz sanıp 'böldürmeyiz' diye feryad eden koroyla, kendi Kürdünü ve kendi
Kürt liderlerin yaratmaya çalışmakla ve de din kardeşliği temalarını istismar
ederek çözümü mümkün değildir. Olmadığı denenmiştir.

Sinir bozucu olma pahasını hatırlatayım, hatta itiraf
edeyim: Bundan on yıl önce ne ben, ne tanıdığım bencileyin insanlar, ne de
toplumun çözüm ve barıştan yana önemli kesimleri, "çözümün anahtarı Öcalan'da"
veya "PKK muhatap alınmalıdır" demezlerdi kolay kolay. Bugün bunları
söylüyorsak, bu taraflar açısından ne bir zafer ne de bir yenilgidir. Hayatın
ve toplumsal dinamiklerin olayları taşıdığı yerin gereğidir sadece. Bir yıl
sonra, beş yıl sonra, on yıl, yirmi yıl sonra Türkiye, Türkler, Kürtler,
Ortadoğu, Dünya, hepimiz bambaşka noktalarda olacağız; güç ve erk odakları
değişecek. Belki de sınırlar değişecek, siyasal statüler değişecek. Tarihin
akışı ve yaşam böyle bir şey işte; mutlak doğrular, ebedi gerçekler yok. Çözüme
doğru adımları siz veya yerinize gelecek olanlar er geç atacaksınız. İmralı
koşullarını iyileştirecek, masaya oturacak, çözüm koşullarını müzakere
edeceksiniz.

Oysa geciktiğiniz her gün, her ay, her yıl ölüm ve kan
demek. Tarumar olmuş insan hayatları, pekişen düşmanlıklar, kopuşan yürekler,
çürüyüp dağılan bir ülke demek. Ve konumunuz gereği bu ülkeden hepimizden fazla
siz/ sizler sorumlusunuz. Akan kandan, yiten hayatlardan, dağılan umutlardan,
insanları saran kederden tarih önce sizleri sorumlu tutacak. Ezberlerinizi ve
inatlarınızı kırarak, başka konularda, örneğin ordu vesayetini kırmak için
gösterdiğiniz cesareti asıl bu konuda göstererek gerekli adımları atın.
Korkmayın! Evlatlarının ölmesini istemeyen huzura susamış halk Kürdüyle
Türküyle arkanızdan gelecektir. İçinizdeki ve dışınızdaki kısa görüşlü, bağnaz,
statükocu milliyetçilerin, -bu gürültücü azınlığın- savaş naraları önünde
gerilemeyin. Milyonlar barış türküleri söylemeye hazır. Ya da hep birağızdan
cenaze marşı söyleyeceğiz. (T24)

                                          

-- 
-  Diwanxane, platformek azad e, ideolojik nine, demokrasi serdest e; hemu Kurd 
dikarin bi rengeki azad ramanen xwe binin zimen, kovar, malper u rojnameyen xwe 
bidine nasin, helbest an nivisen xwe parve bikin. Heqaret qedexe ye. Rojda 
Xanim, Serger Barî, Mihemed Rojbin ji bo niha moderator in. 
 
Navnisan: http://groups.google.com.tr/group/diwanxane
 
-  Diwanxane; Kurtceye kucuk bir adim icin kurulmus en buyuk Kurd mail grubu. 
Hukuki sorumluluk yazara aittir. Kurd kultur milliyetciligi esas alinir. 
Duzeysiz mailler onaylanmaz. Kurd dillerindeki mesajlara oncelik taninir.

Reply via email to