------------------------------------------------------------------------

  *SİNAN MEYDAN : *ATATÜRK İNGİLİZ VALİSİ Mİ OLMAK İSTİYORDU


    Bir /*"akil"*/ kuyuya taş attı


    Yeni Osmanlı Projesi'nin Görevli Akil'ine Yanıt

Atatürk’ün yüzyılın başında İngiliz ve Fransız emperyalizmini ve onların
desteklediği Yunan ve Ermeni taşeronlarını Anadolu yaylasına gömerek
kurduğu /*"bağımsız"*/Türkiye Cumhuriyeti’ni bugün yeniden /*"bağımlı"*/
Osmanlıya dönüştürmek isteyen iç ve dış odaklarca yakın tarihi
çarpıtmakla ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine kurulması planlan Yeni
Osmanlı’ya uygun yeni bir tarih kurgulamakla görevlendirilmiş*GÖREVLİ
AKİL*’LERDEN biri de edebiyatçı/ amatör tarihçi Mustafa Armağan’dır
Cemaatin gazetesinde, Derin Tarih adlı dergisinde ve yandaş medyada
çalakalem ve kirliağız Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan
bu*GÖREVLİNİN* yalanlarına yanıt vermekten yoruldum doğrusu! Bu yazımda
İngiliz gazeteci W. Price'ye dayanarak /*"Atatürk İngiliz valisi olmak
istiyordu"*/ diyen /*"görevli akil"*/ Mustafa Armağan'a bir kere daha
yanıt vereceğim bir kere daha.


    İngiliz Gazeteci W. Price - Atatürk Görüşmesi

Atatürk*14 Kasım 1918*’de İngiliz Daily Mail gazetesi yazarı Ward Price
ile İstanbul Pera Palas’ta görüşmüştür. Lord Kinross, /*"Atatürk"*/ adlı
kitabında bu görüşmeyi şöyle anlatmaktadır: /*"Mustafa Kemal… Pera Palas
otelinin müdürüyle haber göndererek gazeteciyi kahve içmeye çağırdı.
Ward Price de Genelkurmayın istihbarat servisindeki albaya danıştıktan
sonra çağrıyı kabul etti. Mustafa Kemal onu üniformasıyla değil de,
sırtında jaketatay ve başında fesle karşıladı. Ward Price, Mustafa
Kemal’i yakışıklı ve erkek tipli buldu. Elini kolunu oynatmadan, sakin
ve ölçülü bir sesle konuşuyordu."*/ İddiaya göre Atatürk bu görüşmede
Price’e, /*"Bu böyle olmaz vatanı baştan başa değiştirmek lazım,
yenileştirmek lazım"*/ demiştir.


    Ward Price’ı Daily Mail Gazetesine Verdiği Demeç *(1918*)

Ward Price,*1918 yılında* Daily Mail gazetesine verdiği demeçte
İstanbul’da Atatürk’le görüştüğünü anlatmış, ancak Atatürk’ün o
görüşmede kendisine İngiliz valisi olmak isteğini söylediğinden falan
söz etmemiştir.


    Price’nin Cumhuriyet Gazetesi’ne Verdiği Demeç *(1939*)

Price,*1939 yılında* İstanbul’a gelmiş ve Cumhuriyet gazetesine bir
demeç vermiştir. Price demecinde,*1918*’de Atatürk’le yaptığı görüşmeyi
kastederek, /*"O zamanlar doğrusu bu laflara pek dikkat etmemiştim.
Mesleğimin her zaman hatırlayacağım büyük hatası, bu emsalsiz dehayı o
zaman keşfedememiş olmamdır"*/ demiştir. Hepsi bu! Price yine*1918*’deki
o görüşmede Atatürk’ün kendisine İngiliz valisi olmak istediğini
söylediğinden söz etmemiştir.


    Price’nın /*"Ekstra-special Correspondant"*/ Adlı Kitabındaki
    İddiası *(1957*)

Ancak aynı Price, bu demeçten *(1939*’daki) tam*18 yıl* sonra*1957
yılında* /*"Ekstra-special Correspondant"*/ yani /*"Çok Özel Gazeteci"*/
adlı bir kitap yazmış ve kitabında Atatürk’’ün*1918*’deki görüşmede
kendisine, /*"Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek
olurlarsa, İngiltere yönetiminde bulunan tecrübeli Türk valileriyle
çalışmak gereğini duyacaklardır. Böyle bir yetki çerçevesinde
hizmetlerimi sunabileceğim uygun bir yerin mevcut olup olamayacağını
bilmek isterim"*/ dediğini iddia etmiştir.

Price, bu görüşme sırasında Albay Refet Bele’nin de orada olduğunu
belirtmiştir. Price, ayrıca Atatürk’ün böyle bir göreve istekli
olduğunu, kendisinin bu öneriyi İngiliz askeri istihbaratından Albay
Hoywood’a bildirdiğini, ancak İngilizlerin bu öneriye o sırada fazla
önem vermediğini ileri sürmüştür.


    Akıl Oyunları

Price’ın, /*"Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak
istiyordu!*//*"*/*iddiasını */*"*//*doğru"*/ kabul etmeden önce
sorgulayalım. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı*GÖREVLİ* tarihçiler sadece
Atatürk’ün lehine durumları sorgulamaya alışıktırlar, onlar Atatürk
aleyhine durumları /*"peşinen doğru"*/ kabul etmeye alışıktırlar! Bu
nedenle bu konuyu sorgulamaya gerek duymazlar. Adı üstünde*GÖREBLİ*
olunca böyle oluyor tabi! Her neyse!*1918 öncesinin* ve sonrasının
koşullarını ve Mustafa Kemal’in çalışmalarını dikkate alarak inceleyelim
iddiayı:

*1*.Görüşmenin Zamanı: *(14 Kasım 1918*): Atatürk, daha bir gün önce*13
Kasım*’da (İstanbul’un fiilen işgal edildiği gün) İstanbul’a gelmiş ve
ayağının tozuyla Pera Palas Oteli’ne yerleşmiştir. Pera Palas Oteli’ne
yerleşmesinin temel amacı, işgalci İngiliz ve Fransız subaylarının ve
gazetecilerinin de daha çok Pera Palas’ı tercih etmeleridir. Atatürk
üniformalarını çıkarıp sivil giysilerini giyerek gizli, açık İngiliz ve
Fransız yetkililerin amaçlarını, planlarını öğrenmek istemektedir. Bir
askeri ve strateji dehası olan Atatürk, her zaman öncelikle düşmanını
tanımayı ilke edinmiştir. Daha bir gün önce İstanbul’a gelen Atatürk’ün,
daha ne olup bittiğini tam olarak anlamadan apar topar İngiliz
gazetecisine, /*"Ben Anadolu’da İngiliz valisi olmak istiyorum!"*/
demesi pek de mümkün değildir. Atatürk Anadolu’ya geçmeden önce
İstanbul’da Osmanlı Hükümeti çevrelerinde siyasi yollara başvurmayı
düşünmektedir. İşgal İstanbul’da aralarında padişahın da olduğu
yetkililerle, devlet adamlarıyla ve silah arkadaşlarıyla görüşmeler
yapmayı düşünmektedir. Nitekim*14 Kasım1918-16 Mayıs 1919 arasındaki*
altı ay boyunca İstanbul’da kalan Atatürk, bütün bu kişilerle çok sayıda
gizli, açık görüşme yapmış, Kurtuluş Savaşı’nın bütün alt yapısını
İstanbul’da hazırlamıştır. (Bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Atatürk’ün
Gizli Kurtuluş Planları, İnkılap Kitabevi, İstanbul,*2008*.) Kısaca
demem o ki, Atatürk, İstanbul’a geleli daha bir gün olmuştur ve daha
İstanbul’daki siyasi havayı yeterince koklamamış, gerekli görüşmeleri
yapmamıştır. Durup dururken bir İngiliz gazeteciye /*"Beni Anadolu’ya
valiniz olarak atayın!"*/ demesi çok anlamsızdır.

*2*.Price’nin Çelişkileri: İddia güvenilmezdir; çünkü Ward Price,*1918
yılında* Daily Mail gazetesine ve*1939*’da Cumhuriyet gazetesine verdiği
demeçlerde /*"Mustafa Kemal’in İngiliz valisi olmak istediğinden"*/ söz
etmezken,*1957 yılında* yayınlanan /*"Çok Özel Gazeteci"*/ adlı
kitabında /*"Mustafa Kemal’in İngiliz valisi olmak istediğini"*/ iddia
etmiştir. Eğer iddiası doğruysa neden*1918*'de ve*1939*'da bu iddiayı
dile getirmemiştir?

*3*.Refet Paşa İddiası: Price, Atatürk’le yaptığı görüşme sırasında
Refet Paşa’nın da orada olduğunu ileri sürmüştür, ancak*14 Kasım*’da
henüz Atatürk, Refet Paşa ile görüşmemiştir. Price başka birini Refet
Paşa ile karıştırmış da olabilir tabi!

*4*.Bir Hafta Kadar Önce Atatürk İngilizlere Direnmekten Söz Ediyordu:
Atatürk, Price ile İstanbul’da görüşmesinden çok değil daha bir hafta
kadar önce (*3*-*8 Kasım 1918*’de) Adana’dan Sadrazam ve Harbiye Bakanı
Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği telgraflarda açıkça /*"İngiliz
karşıtlığını"*/ ortaya koymuş, emrindeki orduya /*"İngilizlere ateşle
karşılık vermeyi emrettiğini"*/ belirtmiştir:

İşte Price’nin iddiasını yerle bir eden, Atatürk’ün İngilizlere karşı
direnişe kararlı olduğunu gösteren o telgraflarından bazı bölümler:

/*"…İngilizlerin her dediğine boyun eğilecek olursa onların
ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır."*/

/*"…İskenderun’a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmaya girişecek
İngilizlere ateşle engel olunmasını 7. Ordu’ya emrettim."*/

/*"…İngilizlerin elde edeceği sonucu onlara kendi yardımımızla
bahşetmek, tarihte Osmanlılık için ve özellikle bugünkü hükümetimiz için
kara bir sayfadır."*/

/*"… İngilizlerin iğfalkar hareketlerini, İngilizlerden ziyade haklı
görenlerle işbirliği yapmaya yaradılışım müsait değildir."*/

Bir hafta önce /*"İngilizlere ateşle karşılık vermekten"*/ söz eden
Atatürk’ün bir hafta sonra /*"İngiliz valisi olmaktan söz etmesi"*/ ne
kadar inandırıcıdır? Price, eğer o günlerde Atatürk’ün daha birkaç gün
önce Adana’dan Harbiye Bakanlığı’na gönderdiği /*"İngiliz karşıtı"*/ bu
telgrafları bilseydi, bu gülünç dedikoduyu şüphesiz ki kitabına
koymazdı, koyamazdı.

*5*. İlk Silahlı Direniş İskenderun Saldırısını Atatürk
Gerçekleştirmiştir: Mondros gereği İskenderun Körfezi ve çevresindeki
mayınlar*1918 Kasım *ayı başından itibaren İngiliz-Fransız mayın tarama
gemilerince temizlenmeye başlanmıştır. Ancak İtilaf devletlerinin asıl
niyetinin bölgeyi işgal etmek olduğu birkaç gün içinde ortaya çıkmıştır.
İtilaf devletlerinin çok stratejik bir konumdaki İskenderun’u işgal
etmek istedikleri anlaşılmıştır. İtilaf devletleri*4 Kasım 1918*’den
itibaren İskenderun’u işgal etmekten söz etmeye başlamışlardır. Ancak
Atatürk, emrindeki *7*. Ordu, *3*. Kolordu ve*41*. Tümen Komutanlığı’na
*5*.*Kasım 1918*’de çektiği telgrafta İskenderun Körfezi’nden çıkarma
yapmaya kalkışacak İngiliz kuvvetlerine ateşle karşılık verilmesini
istemiştir. Atatürk’ün bu emri üzerine*41*. Tümen topçu birlikleri
İskenderun Körfezi’ne bakan sırtlarda, körfeze girecek düşman donanma ve
çıkarma araçlarına ateş edecek biçimde mevzilenmişlerdir. Ayrıca *3*.
Kolordu topçusuyla da güçlendirilmişlerdir. Atatürk,*6 Kasım 1918*’de
Başkomutanlık Erkan-ı Haribiye Başkanlığı’na çektiği telgrafta çıkarma
teşebbüsü karşısında, ateşle karşılık vereceğini hem İngiliz
kumandanlığına hem de Sadrazam ve Başkumandan Erkan-ı Harbiye Reisi
Ahmet İzzet Paşa’ya bildirmiştir. Atatürk’ün bu kararlı tutumu
karşısında İngilizler Osmanlı hükümetini sıkıştırmaya başlamışlardır.
Bazı kaynaklara göre, örneğin *7*. Ordu Harekat Şubesi’nde görev yapan
subaylara göre İngiliz ve Fransız donanma ve çıkarma birlikleri körfeze
girdiklerinde*41*. Tümen uyarı ateşi yapmıştır. Bazı kaynaklara göre,
örneğin, bir gün sonra,*7 Kasım 1918*’de Atatürk tarafından Ahmet İzzet
Paşa’ya cevabi telgrafta İngilizler bir çıkarmaya yeltenmediklerinden
ateş edilmesine gerek kalmamıştır. Ancak belgeler dikkatle
incelendiğinde*6 Kasım 1918*’de İskenderun Körfezi’ne girmeye çalışan
İngiliz-Fransız çıkarma birliklerine Türk topçusu tarafından ateşle
karşılık verildiği anlaşılmaktadır. Süleyman Hatipoğlu’nun, /*"Filistin
Cephesinden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa"*/ adlı kitabında da belirttiği
gibi, /*"7. Ordu Karargahı’nın hareket şubesinde o zaman genç bir subay
(yüzbaşı) olarak görev yapmış olan Muzaffer Ergüder’in Samet Kuşçu’ya
anlattıklarına ve not ettirdiklerine göre uyarı niteliğindeki topçu
ateşi yapılmıştır. 6 Kasım 1918 günü İskenderun Körfezi’ndeki bu ateş ve
direniş sonucunda düşman donanması körfezden uzaklaştırılmıştır. Mustafa
Kemal Paşa, kişisel dostlukları bulunan, saygı ve sevgi duyduğu Ahmet
İzzet Paşa’yı daha fazla kırmamak, gücendirmemek için ve amaca da
vardığı için cevabi telgrafında ‘Ateş edilmesine hacet kalmamış ve buna
göre birlik komutanlarına yeniden emir verilmiştir’ diye bildirerek
konuyu kapatmak istemişti."*/ Enver Behnan Şapolyo, bu olayı /*"ilk
kurşun sesi"*/ olarak adlandırmıştır. Samet Kuşçu’nun anlattıklarına
bakılacak olursa Kurtuluş Savaşı’nın ilk silahlı direnişi Atatürk’ün
emri üzerine gerçekleştirilen*6 Kasım 1918*’deki İskenderun Körfezi
saldırısıdır. /*"Kurtuluş Savaşımızın eşsiz mimarı, eşsiz komutan
Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile gerçekleşen bu kutsal direniş ilk
olandır. O tarihte zaten anayurdun hiçbir köşesine henüz düşman ayağı
değmemiş ve işgal başlamamıştır. Milli direniş ve karşı koyma düşünce ve
kararı, hiçbir bölgede meydana gelmiş değildir. Milli direnme ve karşı
koyma, herkesten ve her yerden önce Mustafa Kemal Paşa’nın kafasında,
yüreğinde ve ruhunda kıvılcım alıp alevlenmiştir."*/ Daha sonra da*19
Aralık 1918*’de Dörtyol Karakese köyünde İtilaf devletlerine karşı ilk
silahlı halk direniş gerçekleşmiştir.

*14 Kasım 1918*’de İstanbul’da /*"Atatürk’ün İngiliz valisi olmak
istediğini"*/ ileri sürenlerin, Atatürk’ün Yıldırım Orduları Komutanı
olarak*1-10 Kasım *arasında Adana, Kilis ve İskenderun hattında
yaptığı*İLK DİRENİŞ HAZIRLIKLARINDAN* (Adana Mülakatı, Adana’da Şakir
Paşa’daki Kırmızı Konakta yaptığı direniş toplantıları ve Ahmet İzzet
Paşa’ya gönderdiği direniş telgrafları vs) haberi yoktur belli ki!
Kısaca demem o ki,*14 Kasım*’da /*"Atatürk bana İngiliz valisi olmak
istediğini söyledi"*/ diyen Price, Atatürk’ün çok değil sadece*8 gün*
önce İskenderun’daki İngiliz donanmasına saldırı emri verdiğinden
habersizdir! (Ayrıntılar için bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Atatürk’ün
Gizli Kurtuluş Planları, Sinan Meydan, Akl-ı Kemal-Atatürk’ün Akıllı
Projeleri, *1*. Cilt).

*6*.Atatürk*21 Mayıs*’ta İngilizlerin Teklifini Reddetmişti: Price’nin
bu iddiasını çürüten en somut olaylardan biri Atatürk’ün*19 Mayıs
1919*’da Samsun’a çıktığında yaşanmıştır.*21 Mayıs*’ta Atatürk,
Samsun’da güvenlik durumunu görüşmek üzere İngiliz Güvenlik Yüzbaşısı L.
H. Hurst ve iki meslektaşıyla buluşmuştur. İngiliz subaylar Atatürk’e
açıkça, Osmanlı hükümetinin ülkeyi yönetemediğini bu nedenle en azından
birkaç yıl için yabancıların korumasına ve müdahalesine ihtiyaç olduğunu
söylemişlerdi ve Türkiye’nin İngiliz mandası altına girmesini teklif
etmişlerdir. Atatürk, /*"sorunların çözüleceğini"*/ söyleyerek bu
teklifi kesin bir tavırla reddetmiştir. Soruyorum; Atatürk gerçekten
İngiliz valisi olmak isteseydi, İngilizlerin Samsun’da kendisine
yaptıkları bu teklifi geri çevirir miydi?

*7*.Tarihçilerin Görüşleri: Yerli ve yabancı tarihçiler Price’nin bu
iddiasının gerçeği yansıtmadığı düşüncesindedirler. Prof. Sina Akşin,
/*"Bu olayı ciddiye almak çok zordur. Vatana ciddi hizmetlerde bulunmaya
hazırlandığı ve en az Harbiye Nezaret’i ne göz diktiği bir sırada
Mustafa Kemal’in böyle süfli bir teklifi, araya otel müdürünü ve bir
gazeteciyi koyarak yapması, inanılacak şeylerden değildir. Böyle bir
görüşmenin yapıldığı kesinlikle kanıtlansa bile, önerinin ciddi olarak
yapılmadığına hükmetmek gerekir"*/ derken, Doğan Avcıoğlu ve Sadi Borak
da Atatürk’ün İngiliz karşıtlığına dikkat çekerek, bu iddianın
inandırıcı olmadığını belirtmişlerdir.Yabancı tarihçilerden Prof. Andrew
Mango, Price’nın iddiasını, /*"Yorum farkları ve unutkanlık olabileceği
noktası göz ardı edilmemelidir"*/ diyerek sorgularken, Lord Kinross, bu
görüşmenin nedenini, Atatürk’ün dolaylı yoldan İngilizlerin ağzını arama
isteğine bağlamıştır. Grace Ellison’ın*1928*’de yayınlanan /*"Turkey
Tuday"*/ adlı eserinde, Sir Alexander T. Waugh’ın*1930 yılında*
yayınlanan /*"Turkey Yesterday, Today and Tomorrow"*/ adlı kitabında ve
Prof. Bernard Lewis’in*1961*’de yayınlanan /*"The Emergence of Modern
Turkey"*/ adlı çalışmasında gazeteci Ward Price’nın iddiasına yer
vermemeleri, bu iddiayı ciddiye almadıklarını göstermektedir. Ciddi
tarihçiler, gazeteci Ward Price’nın /*"iddiasını"*/ doğrulamazken ve
dikkate almazken ülkemizdeki /*"Vahdettinperest İkinci Cumhuriyetçi
liboşlar"*/ ve /*"Atatürk paranoyasına yakalanmış yobazlar"*/, Price’nın
iddiasına dört elle sarılmışlardır. Bu iddiayı son olarak gazeteci yazar
Taha Akyol, /*"Ama Hangi Atatürk"*/ adlı kitabında ve Mustafa Armağan,
/*"Kim Hain Kim Kahraman"*/ adlı bir yazısında gündeme getirerek, sözüm
ona, /*"Mustafa Kemal’in de İngilizci olduğunu"*/ kanıtlamaya
çalışmışlardır! Şimdi bu çevrelere, onları hayal kırıklığına uğratacak
bir gerçeği hatırlatalım:

*8*.İngiliz gazeteci Price’nin Sadram Tevfik Paşa ve Ali Rıza Bey ile
görüşmesi: İngiliz gazeteci Ward Price, İstanbul’da sadece Atatürk’le
görüşmemiş, aynı zamanda Osmanlı hükümeti temsilcileriyle ve dahası
–sıkı durun– Padişah Vahdettin’le de görüşmüştür. Price,*11 Kasım
1918*’de Sadrazam Tevfik Paşaile görüşmüş, Tevfik Paşa, Price’e,
/*"Amacımız İngiltere ile eski dostluğu canlandırmaktır"*/ demiştir.
Price,*17 Kasım 1918*’de de Ayan Meclisi Başkanı Ali Rıza Bey’le
görüşmüş, Ali Rıza Bey de kendisine, /*"İngiltere ile samimi bir
ittifakı arzu ederiz"*/ demiştir.

*9*.İngiliz gazeteci Price’nin Padişah Vahdettin’le görüşmesi: Price,*24
Kasım 1918*’de Padişah Vahdettin’le görüşmüş, Vahdettin, İngiliz
gazeteciye, /*"İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı
babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ermenilerin öldürülmeleri….
Kalbimi yaralamıştır. Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır… Şimdi bu
sebepten memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut
dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni
yapacağım…Diyebilirim ki Türk milleti İngiltere’ye karşı aynı
duygularla, hem de umumiyetle çok daha kuvvetle duygulanmaktadır."*/
demiştir. Vahdettin’in Ward Price’e yaptığı bu açıklamalar,*6 Aralık
1918*’de Daily Mail gazetesindeyayımlanmıştır. Atatürk’le yaptığı
görüşmeden tam*40 yıl* sonra yazdığı anılarında /*"Mustafa Kemal İngiliz
valisi olmak istemişti!"*/ diyen Ward Price’ı çok seven
/*"Vahdettinperestler"*/, aynı Price’ın Vahdettin’in /*"İngiliz
severliğini"*/ olanca açıklığıyla ortaya koyduğunu biliyorlar mıdır
acaba? Yoksa biliyorlar da saklıyorlar mıdır, nedir?...


    Diyelim ki İddia Doğu!

Price’ın, /*"Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istiyordu!"*/ iddiasını
/*"doğru"*/ kabul edecek olursak da şöyle yorumlayabiliriz: İşgal
İstanbul’unda direniş planları yapan Atatürk, bütün vatanseverlerin
İngilizler tarafından tutuklanıp Malta’ya sürgün edildiği bir ortamda
her şeyden önce İngilizlerin hedefi olmaktan kurtulmakzorundaydı. Bir
strateji ve taktik dehası olan Atatürk, İngiliz baskısından kurtulmak
için, /*"strateji gereği"*/ o süreçte İngilizlere karşı değilmiş gibi
görünmek amacıyla Price’e böyle bir öneri sunmuş olabilir. Nitekim o
günlerde çıkarmaya başladığı Minber adlı gazetede İngilizleri kızdıracak
yayınlardan kaçınmıştır, hatta /*"İngilizleri uyutucu"*/ bir yayın
çizgisi izlemiştir. Nitekim Atatürk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında da
strateji gereği işbirlikçi padişah Vahdettin’i kuşkulandırmamak için bir
süre /*"Vahdettin’e yakınmış izlenmi"*/ vermiştir. Yine buna benzer
şekilde içerdeki dışarıdaki Müslüman unsurların Kurtuluş Savaşı’nı
desteklemesini sağlamak için bir süre /*"HİLAFETİ kurtarmak"*/ için bu
mücadeleyi verdiklerini söylemiştir. Başka ve çok daha güçlü bir
olasılık da şudur: İlerleyen günlerde ulusal direnişi örgütlemek için
bir şekilde İstanbul’dan Anadolu’ya geçmeye çalışan Atatürk, /*"İngiliz
valisi"*/ olarak kolayca Anadolu’ya geçmeyi düşünmüş olabilir.
İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek için /*"İngiliz vizesine"*/ ihtiyaç
duyulan bir ortamda zeki ve taktikçi Atatürk’ün böyle bir plan yapmış
olması muhtemeldir. Sadi Borak’ın dediği gibi, /*"Bir görevle Anadolu’ya
geçerek orada ulusal direnişi körüklemek kararında ve azminde olan
taktisyen Mustafa Kemal’in bu yola da başvurmasını doğal karşılamak
gerekir."*/ Prof. Andrew Mango da aynı kanıdadır: /*"…Mustafa Kemal…
Belki de İngilizlerin desteğiyle askeri bir yönetici olarak Anadolu’ya
dönüp Ermenilere ve Yunanlılara toprak verilmesini önlemek için
çalışmayı düşünmüştür. Türklerin çoğu için de en acil tehlike buydu."*/


    Diyelim ki Price Doğru Söylüyor Ne Değişir: İngiliz İşbirlikçisi
    Vahdettin ve Damat Ferit Aklanır mı?

Diyelim ki gerçekten de Atatürk,*14 Kasım 1918*’de Pera Palas’ta İngiliz
gazeteci Price, /*"Anadolu’da İngiliz valisi olmak istediğini"*/
söyledi? Ne değişir? Çünkü sonraki zaman diliminde Atatürk İngiliz
valisi falan değil İngilizlerin kabusu olmuştur. Doğan Avcıoğlu’nun
dediği gibi, /*"Kurtuluş Savaşı aslında bir Türk İngiliz Savaşıdır"*/
Atatürk, W. Price'ye /*"İngiliz valisi olmak istediğini"*/ söylemiş olsa
ne değişir? Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda İngiliz destekli Yunan
ordusunu yendiği gerçeği mi değişir? Yoksa İngiliz işbirlikçisi Damat
Ferit ve Padişah Vahdettin’in İngilizlerle birlikte Kurtuluş Savaşı’nı
bitirmek, Atatürk’ü ve milliyetçileri yok etmek istedikleri, bunun için
fetvalar yayınlatıp, bu fetvaları İngiliz uçaklarıyla Anadolu semalarına
attırdıkları, Hilafet Ordusu adında bir ihanet ordusu kurup bu orduyu
İngiliz silahlarıyla teçhizatlandırıp Atatürk’ün ve milliyetçilerin
üzerine gönderdikleri, Mustafa Sagir adlı İngiliz casusunun Atatürk’ü
öldürmek için Ankara’ya kadar gittiği gerçeği mi, İngiliz casusu Noel’in
Kürtleri Atatürk’e karşı kışkırtmak için yaptığı çalışmalar mı, yoksa
İngiliz gizli servisi*MI6*’nınAtatürk’ü yok etmek için yaptığı
çalışmalar mı, işgalci İngilizlerin Anadolu’daki direnişçilere*KEMALİST*
deyip, bu vatansever*KEMALİSTLERİ* halkın gözleri önünde kurşuna dizdiği
gerçeği mi, yoksa İngilizler İstanbul’u işgal edince İstanbul’daki
milletvekillerini ve vatanseverleri Malta’ya sürgün edince Atatürk’ün de
Anadolu’daki işgalci İngiliz subaylarını esir aldığı gerçeği mi değişir?
Ne değişir?

İngilizlerin kartpostal haline getirdikleri bu kartın arkasında,
İngilizce, /*"İzmit'te bir Kemalist Türk'ün idamı"*/ yazıldır.

Atatürk’ün, Yarbay Özdemir Bey’e Musul’u Misak-ı Milliye kazandırması
için verdiği emirler, Özdemir Bey’in milisleriyle*31 Ağustos*’ta Irak
civarında İngiliz ordusuna karşı kazandığı*DERBENT ZAFERİ* gerçeği mi
değişir? Ne değişir? Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerle işbirliği
içinde her türlü ihaneti yapan Padişah Vahdettin’in savaş sonunda
Atatürk zafer kazanınca İngilizlerle yaptığı*HİLAFET ANLAŞMASI* gereği
(Vahdettin Halifeliği İngilizlere satmıştır. Bunun karşılığında İngiliz
korumasında İngiliz etkisinde bir*HALİFE* olmayı kabul ederek
İngilizlere sığınmıştır. Kaçarken hazineyi soymamansın nedeni de budur.
Nasıl olsa İngilizlerin kendisine krallar gibi bakacaklarını
düşünmüştür. Ama bu oyunu Atatürk bozmuştur. Atatürk, Vahdettin'in
/*"Hilafet hırkasını"*/ alıp Abdülmecit Efendi’ye giydirince çırılçıplak
kalan Vahdettin’i İngilizler yarı yolda bırakmış, o da yurt dışında
sefalet içinde ölmüştür: İhanetin sonu işte!) yurt dışına kaçtığı
gerçeği mi değişir? İngilizlerin Şeyh Sait İsyanı’ndaki
kışkırtıcılıkları gerçeği mi değişir? Ne değişir ey*GÖREVLİ TARİHÇİ* ne?

Aslında bu tür /*"saçma-salak"*/ iddiaların, bir kere daha Atatürk'ün
büyüklüğünü gözler önüne sermemize fırsat verdiği için yararlı olduğu
bile söylenebilir! Düşünsenize, bugün Atatürk karşıtlarının sahte
kahramanları Vahdettin'le ilgili bizim arşivlerimizde ve İngiliz
arşivlerinde yüzbinlerce*İHANET BELGESİ* varken, Vahdettin, Kurtuluş
Savaşı boyunca İngilizlere ciltler dolduracak söz ve vaatte bulunmuş,
hatta ülkesini*15 yıllığına* İngiltere'ye kayıtsız koşulsuz teslim edip
Kurtuluş Savaşı'nın ardından İngilizlere sığınıp yurt dışına kaçmışken,
Atatürk, bir İngiliz gazeteciye /*"şunu demiş, bunu demiş"*/ diye*bin
*dereden su getirerek Atatürk'ü suçlamaya çalışmak zorunda kalıyor
yalancı tarihçiler. Ne diyebilirim. Büyüksün Atam!

------------------------------------------------------------------------
a45UyF587661-170816190255 Oraj Poyraz oraj.poy...@openmail.cc
2017/08/17  01:47 6  64  turanca...@googlegroups.com

 

Saygi Durusu Sap Gibi Durmaktir. Saygi Durusu Yerine Dua Edilmeli. Sap
Gibi Durmanin Manasini Anlayamiyorum.

Recep Tayyip ERDOGAN(RTE)
Turkiye denilen ulkenin basbakani

Anadolu da bir patirti, bir gurultu, kongreler, beyannameler falan,
sanki bir sey yapabilecekler.
Blof yapmanin sirasi mi?
Hangi teskilatin, hangi kuvvetin var?
Bu ne hayal.
Kuzum Mustafa, sen delimisin?

Yazar Refi Cevat Ulunay - 1919

Kur an daki Celiskiler Ve Nedenleri
(Seriat Egitiminin Yarattigi Celiskili Dusunce Tarzi)

Dinde zorlama yoktur... (Bakara Suresi, ayet 256.)

...Musrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde oldurun. (Tevbe
Suresi,ayet 5)

Allah kimi dogru yola koymak isterse, ortun kalbini Islamiyete acar.
Kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve $ikintili kilar. Allah
inanmayanlari kufur batakliginda kilar... (Enam Suresi, ayet 125.)

Allah kimi hidayete erdirirse, dogru yolu bulan odur. Kimi de
sasirtirsa, iste asil ziyana ugrayanlar onlardir... (Araf Suresi, ayet 178.)

Allah kimin kalbini Islama acmissa, o Rabbinden bir nur uzerinde degil
midir? Allah i anmak konusunda kalpleri katilasmis olanlara yaziklar
olsun! Iste bunlar apacik bir sapiklik icindedirler. (Zumer Suresi, ayet
22.)

Allah dileseydi sizi tek bir ummet yapardi, ama o, istedigini saptirir,
istedigini dogru yola eristirir. Islediklerinizden, andolsun ki, sorumlu
tutulacaksiniz...

(Nahl Suresi, ayet 93; ayrica bkz. Fatir Suresi, ayet 8; Muddessir
Suresi, ayet 31, 42 vd...)

Allah dileseydi butun insanlari dogru yola sevk ederdi... (Rad Suresi,
ayet 31.)

Kahrolasi insan! Ne inkarcidir!.. (Abese Suresi, ayet 17.)

. ..Puta tapanlardan yuz cevir. Allah isteseydi puta tapmazlardi...
(Enam Suresi, ayet 106-107J

Biz dileseydik herkese hidayet veririrdik; fakat cehennemi tamamen cin
ve insanlarla dolduracagima dair benden soz cikmistir... (Secde Suresi,
ayet 13.)

Allah dileseydi, yeryuzunde bulunanlarin hepsi inanirdi... Allah in izni
olmadan hic kimse inanamaz... (Yunus Suresi, ayet 100.)

Yaptiklarinizdan dolayi mutlaka sorguya cekileceksiniz... (Nahl Suresi,
ayet 93.)

Basiniza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptigi isler
yuzundendir. (Sura Suresi, ayet 30.

(Ey Muhammed!)... Kendilerine bir iyilik dokunsa, Bu Allah tandir
derler; baslarina bir kotuluk gelince, Bu sendendir derler. (Onlara)
Hepsi Allah tandir de... (Nisa Suresi, ayet 78.)

Sana gelen iyilik Allah tandir. Basina gelen kotuluk ise
nef-sindendir... (Nisa Suresi, ayet 79.)

Allah diledigini saptirir, diledigini de dogru yola eristirir... (Fatir
Suresi, ayet 8.)

Ayetlerimizi yalanlayanlari... helake goturecegiz. (Araf Suresi, ayet 182.)

Kitabini oku, bugun kendi hesabini kendin goreceksin. Kim yola gelirse,
kendi lehine yola gelmis ve kim saparsa kendi aleyhine sapmistir...
(Isra Suresi, ayet 13-15.)

Kiyamet gunu, yaptiginiz seylerin karsiligi verilir... (Yasin Suresi,
ayet 54.)

Andolsun ki, biz cinler ve insanlardan bircogunu cehennem icin
yaratmisizdir... (Araf Suresi, ayet 179.)

Kim iyi bir is yaparsa faydasi kendisinedir ve kim kotulukte bulunursa
zarari kendisinedir... (Fussilet Suresi, ayet 46.)

Allah... diledigine azap eder, diledigine merhamet eder... (Ankebut
Suresi, ayet 21.)

...Allah in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de
sap-tirirsa artik ona dogru yolu gosterecek bir rehber bulamazsin...
(Kehf Suresi, ayet 17.)

(Allah i) Yalanlamis olanlarin o gun vay haline! Allah a karsi gelmekten
sakinmis olanlar, elbette (cennette) golgeliklerde ve pinar
baslarindadirlar... (Murselat Suresi, ayet 40-41.)

Bilsin ki insan icin kendi calismasindan baska sey yoktur. Ve calismasi
da ileride gorulecektir. Sonra ona karsiligi tastamam verilecektir...
(Necm Suresi, ayet 38-41.)

...Herkese islediklerinin karsiligi verilir. Kendilerine haksizlik
yapilmaz... (Ahkaf Suresi, ayet 19.)

Allah rizik verirken kiminizi digerlerine ustun tutmustur. (Nahl Suresi,
ayet 71.)

Dunya hayatindaki gecimlerini aralarinda bolduk ve bazilarini
bazilarindan ustun kildik. (Zuhruf Suresi, ayet 32.)

Her ne kadar Kur an in Tanri sozleri oldugu ve bu nedenle onda celiski,
duzensizlik, tutarsizlik, uyumsuzluk, kari$iklik ya da yanlislik vd...
diye bir sey olamayacagi iddia olunur ve bunu kanitlamak icin, .. .Kur
an Allah tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda birbirini tutmayan
seyler bulurlardi (Nisa Suresi, ayet 82) ya da Hamd olsun Allah a ki...
kendisinde hicbir (tezat ve) egrilik bulunmayan dosdogru kitabi indirdi
(Kehf Suresi, ayet 1-4) seklindeki ayetler one surulur ise de, bu kitap,
birbirine ters dusen, birbirini curuten, birbiriyle celiskili hukumler
yigini olup, birtakim yanlislari da kapsamaktadir. Bir tek sure yoktur
ki, celiskisiz ya da uyumsuz ve tutarsiz nitelikteki ayetlerle
duzenlenmis olmasin! Hem de oylesine ki, bu celiskiler ve bu
tutarsizliklar, sadece surelerin cesitli ayetleri arasinda degil, cogu
kez bir ayetin kendi sozcukleri ve tumceleri arasinda da yer almis
olarak karsimiza cikar.

Ilerideki sayfalarda bunun bircok ornegini gorecegiz; fakat baslangic
olarak kisaca fikir edinmek uzere bunlardan birkacini belirtelim. Kur an
in Bakara Suresi nde, Dinde zorlama yoktur... (Bakara Suresi, ayet 256)
diye ayet var. Cogu kez seriatcilar, bu ayeti one surerek, Islamin
hosgoru dini oldugunu, kisinin din ve inanc ozgurlugune karismadigini
soylerler. Fakat, bu ayni Kur an, hosgoruye yer vermeyen, farkli inancta
olanlara olum sacan hukumleri kapsar ki, bunlar arasinda, ...musrikleri
nerede bulursaniz oldurun... (Tevbe Suresi, ayet 5) seklinde olanlari
vardir. Bu tur hukumler, Muhammed in, Her kim dinini (ki Muslumanliktir)
degistirirse, onu hemen oldurunuz seklindeki buyruklariyla ayni
dogrultudadir. Kuskusuz ki, zorlama yoktur seklindeki ayetlerle,
Musrikleri oldurun seklindeki ayetler arasindaki celiskiyi fark etmemek
icin kor olmak gerekir.

Yine bunun gibi Kalem Suresi nde, Kur an in bir ogut olduguna dair su
yazilidir:

...Kur an, alemler icin ancak bir oguttur (Kalem Suresi, ayet 52).

Buna benzer bir ayet Muddessir Suresi nde aynen soyledir:

Suphesiz Kur an bir oguttur; dileyen kimse ogut alir... (Muddessir
Suresi, ayet 53-54).

Soylemeye gerek yok ki, ogut olan bir seyin zorlamayla ilgili olmamasi
gerekir. Oysa bu ayni Kur an da, Kur an a uymayanlarin kafir olarak
cehennemi boylayacaklari bildirilmis ve onlara karsi savas acilmasi
emredilmistir.

Ornegin, Hud Suresi nde soyle yazilidir: Hangi topluluk (Kur an i) inkar
ederse yeri (cehennem) atesidir (Hud Suresi, ayet 17). Bakara Suresi nde
de su korkutucu hukum var:

Allah dini (Islam) ortada kalana kadar onlarla savasin (Bakara Suresi,
ayet 193).

Nisa Suresi nde de su ayet var:

...Allah yolunda goc edinceye kadar onlardan hicbirini dost edinmeyin.
Eger yuz cevirirterse onlari yakalayin, buldugunuz yerde oldurun ve
hicbirini dost ve yardimci edinmeyin (Nisa Suresi, ayet 89).

Goruluyor ki, bir yandan Kur an in ogut niteliginde oldugu soyleniyor,
diger yandan da Kur an a uymayanlarin (musriklerin, munafiklarin) yok
edilmeleri emrediliyor. Apacik bir celisme var ortada!

Yine ayni sekilde olmak uzere Fussilet Suresi nde, kisilerin kendi
davranislarinda ozgur olduklari ve bu davranislarin sorumlulugu altinda
bulunduklari su sekilde belirtilmektedir:

Kim iyi bir is yaparsa faydasi kendisinedir, kim kotulukte bulunursa
zarari kendisinedir (Fussilet Suresi., ayet 46).

Ancak, bu ayni Kur an da kisiyi dogru yola sokanin ya da saptiranin
Tanri olduguna dair sayisiz ayet var. Ornegin, Isra Suresi nde soyle
deniyor:

Tanri kimi dogru yola eristirmisse, dogru (yolda) olan odur ancak. Kimi
de saptirmissa, sen ona, Tanri nin disinda dostlar bulamazsin.
Boylelerini biz, kiyamet gunu yuzlerinin uzerinde olacak bicimde
toplayacagiz. Birer kor, dilsiz, sagir olarak... Varacaklari yerse
cehennemdir... (Isra Suresi, ayet 97).

Yine bunun gibi Araf Suresi nin 178. ayeti soyledir:

Allah kimi hidayete erdir irs e, dogru yolu bulan odur. Kimi de
sasirtirsa, iste asil ziyana ugrayanlar onlardir (Araf Suresi, ayet 178).

Goruluyor ki, kisiyi dogru sola sokan ya da sasirtan (saptiran) Tanri
dir ve Tanri, kendi sasirttigini (saptirdigini) cehenneme atmak, ziyana
ugratmaktadir. Yani Tanri, kendi davranislariyla celiskili is gormus
olmaktadir. Yukaridaki ayetlerin her biri, kendi icerisinde celiskiyle
dolu! Yine ayni sekilde Enam Suresi nin 125. ayeti soyledir:

Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyete acar, kimi
de saptirmak isterse... kalbini dar ve $ikintili kilar. Allah
inanmayanlari kufur batakliginda kilar (Enam Suresi, ayet 125).

Dikkat edilecegi gibi ayetin ilk tumcesinde, Musluman ya da kafir
olmanin, kisi iradesine degil, Tanri iradesine bagli bir sey oldugu
bildiriliyor. Yani Tanri diledigini dogru yola sokup Musluman yapmakta,
diledigini de saptirip inanmayan lardan kilmakta! Ancak, bu ayni ayetin
son tumcesinde, Tanri nin, inanmayanlari kufur batakligina attigi
yazili. Yani Tanri, hem diledigi kisiyi saptiriyor ve kafir lerden
yapiyor hem de cezalandiriyor: sanki suckisiye aitmis gibi! Kuskusuz ki
bu iki tumce birbirleriyle celiskili

!Bunun gibi, Fatir Suresi nde Allah diledigini saptirir, diledigini de
dogru yola eristirir... (Fatir Suresi, ayet 8) diye yazili.Yani Tanri,
diledigi gibi kisileri saptiriyor ve onlari inkarci duruma sokuyor.
Ancak, bunu soyleyen Tanri, inkarci kildigi bu kisileri cezalandirdigini
soyle aciklamakta:

Ayetlerimizi yalanlayanlari, hic bilmeyecekleri yerden yavas yavas
helake goturecegiz (Araf Suresi, ayet 182).

Ayni sey Nahl Suresi nde de tekrarlanmakta:

Allah dileseydi, sizi tek bir ummet yapardi. Ama o istedigini saptirir,
istedigini dogru yola eristirir. Islediklerinizden, an-dolsun ki,
sorumlu tutulacaksiniz (Nahl Suresi, ayet 93; ayrica bkz. Fatir Suresi,
ayet 8; Muddessir Suresi, ayet 31, 42 vd...).

Yani Tanri, diledigini saptiriyor ve diledigini dogru yola sokuyor.
Boylece onlara irade ozgurlugu tanimamis oluyor. Fakat, buna ragmen
...Islediklerinizden, andolsun ki, sorumlu tutulacaksiniz! diyerek
onlari, sanki ozgur irade yoluyla hareket etmisler gibi,
mukafatlandiriyor ya da cezalandiriyor.

Yine ayni sekilde, Rad Suresi nde su var: Allah dileseydi butun
insanlari dogru yola sevk ederdi (Rad Suresi, ayet 31). Yani Tanri,
istemis olsaydi butun insanlari dogru yola sokabilecekken, sokmamis,
kimini inkarci kilmistir; ama buna ragmen inkarci kildiklarini,
Kahrolasi insan! Ne inkarcidir! (Abese Suresi, ayet 17) diyerek
lanetlemektedir.

Yine Isra ve Yasin surelerinde, kisilerin irade ozgurlugune sahip olarak
is gordukleri, iyiligi ve kotulugu kendi davranislariyla sectikleri
bildirilmekte ve soyle denmekte:

Kitabini oku, bugun kendi hesabini kendin goreceksin. Kim yola gelirse
kendi lehine yola gelmis ve kim saparsa kendi aleyhine sapmistir (Isra
Suresi, ayet 13-15).

Kiyamet gunu yaptiginiz seylerin karsiligi verilir... (Yasin Suresi,
ayet 54).

Ancak, bir baska yerde Tanri nin, insanlardan bir kismini cehenneme
atmak icin yarattigini, ayrica da cehennemi insanlarla dolduracagina
dair kendi kendine soz verdigini, hatta yeminler ettigini bildiren
ayetler vardir. Ornegin, Araf Suresi nde, Andolsun, biz. cinler ve
insanlardan bircogunu cehennem icin yaratmisindir... (Araf Suresi, ayet
179) diye yazilidir.

Secde Suresi nde de su ayet vardir:

Biz dileseydik herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve
insanlarla dolduracagima dair benden soz cikmistir (Secde Suresi, ayet 13).

Simdi soralim: Eger Tanri, insanlardan bircogunu sirf cehennemlik olmak
uzere yarattiysa ve cehennemi insanlarla doldurmak konusunda kararliysa,
bu takdirde Kim yola gelirse kendi lehine yola gelmis ve kim saparsa
kendi aleyhine sapmistir... Kiyamet gunu yaptiginiz seylerin karsiligi
verilir... seklinde konusmasi, celiski yaratmaktan baska bir sey olmaz
mi? Bu konuda birkac ornek daha verelim:

Yunus Suresi nde, (Allah) dileseydi, yeryuzunde bulunanlarin hepsi
inanirdi... Allah in izni olmadan hic kimse inanamaz... (Yunus Suresi,
ayet 99-100) diye yazili. Yani inanan lardan olmak, Tanri nin istegi ve
izniyle olan bir sey; ama buna karsilik NahI Suresi nde, kisi, kendi
davranisindan dolayi sorumluymus gibi gosterilmekte:

Yaptiklarinizdan dolayi mutlaka sorguya cekileceksiniz (Nahl Suresi,
ayet 93).

Sura Suresi nde kisi, ozgur iradeye sahipmis ve kendi davranislarinin
sorumlulugu altindaymis gibi gosterilmekte:

Basiniza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptigi isler
yuzundendir (Sura Suresi, ayet 30).

Murselat Suresi nde, benzeri nitelikte bir diger hukum soyledir:

(Allah i) Yalanlamis olanlarin o gun vay haline! Allah a karsi gelmekten
sakinmis olanlar, elbette (cennette) golgeliklerde ve pinar
baslatandadirlar... (Murselat Suresi, ayet 40-41).

Ancak, Kehf Suresi nde bunun ziddi olan bir hukum var ki, kisinin Ozgur
iradeye ve sorumluluga sahip olmayip, Tanri nin keyfine tabi oldugunu
bildirmekte:

...Allah in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de
saptirirsa artik ona, dogru yolu gosterecek bir rehber bulamazsin (Kehf
Suresi, ayet 17).

Goruluyor ki, burada Tanri, dogru yola erismenin ya da dogru yoldan
sapmanin kisi iradesine degil, Tanri iradesine bagli oldugunu bildirmekte!

Yine bunun gibi Kur an in cesitli surelerinde Tanri nin insanlari, sirf
kendisine ibadet etsinler diye yarattigi yazilidir. Ornegin, Zariyat
Suresi nde, Cinleri ve insanlari, yalnizca bana ibadet etsinler diye
yarattim... (Zariyat Suresi, ayet 56-58) denilmektedir. Ahzab Suresi
nde, Tanri ya ibadet edenlerin Tanri tarafindan buyuk bagislamalara ve
mukafatlara (ecr e) kavusacaklari bildiriliyor (Ahzab Suresi, ayet 35;
ayrica bkz. Tevbe Suresi, ayet 112; Secde Suresi, ayet 15-17). Mu min
Suresi nde Tanri nin soyle konustugu yazilidir:

Rabbiniz, Bana kulluk (ibadet), edin ki, size karsiligini vereyim. Bana
kulluk (ibadet) etmeyi buyukluklerine yediremeyenler, alcalmis olarak
cehenneme gireceklerdir buyurmustur (Mu min Suresi, ayet 60).

Dikkat edilecegi gibi, bu ayetlerle Tanri, kisileri kendisine ibadet
ettirmek icin onlara bir karsilik verecegini soylemekte; yani onlarin
ibadetine muhtacmis gibi bir durumda. Cunku, muhtac olmamis olsa onlarin
kendisine ibadet etmelerine aldirmazdi. Ancak, bunlari soyleyen Tanri,
insanlarin ibadetine muhtac olmadigini soylemekten geri kalmaz:

Ey insanlar! Allah a muhtac olan sizsiniz. Zengin ve ovulmeye layik olan
ancak odur (Fatir Suresi, ayet 15).

Yorumcularin bildirmesine gore bu ayetin anlatmak istedigi sey sudur:
Din ve ibadet Allah in ihtiyaci degil, insanlarin ihtiyacidir... (Allah)
sizin ibadetinize muhtac olmadigi gibi, butun ihtiyaclarinizi tatmin
edebilecek kudrete de maliktir... Evet, ama eger Tanri, insanlarin
kendisine ibadet etmelerine muhtac degil idiyse neden kalkip, Cinleri ve
insanlari, yalnizca bana ibadet etsinler diye yarattim... (Zariyat
Suresi, ayet 56-58) diye konussun?

Yine ayni sekilde Kur an in pek cok yerinde, Tanri ya ve peygamberlerine
bas egmeyen nice kavimlerin Tanri tarafindan yok edildikleri yazilidir;
ama bunu yapan Tanri, yok ettigi bu kavimleri imandan uzak kilanin yine
kendisi oldugunu soylemekten geri kalmaz; ornegin, Allah kime hidayet
verirse, iste dogru yolu bulan odur,.. (Isra, Suresi, ayet 97) ya da
Eger Rabbin dileseydi, yeryuzundekilerin hepsi elbette iman ederlerdi...
Allah in izni olmadan hic kimse inanamaz. (Allah), akillarini
kullanmayanlari murdar (inkarci) kilar (Yunus Suresi, ayet 99-100) ya da
Alemlerin Rabbi Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz (Tekvir Suresi,
ayet 29) ya da Allah dileseydi onlar ortak kosmazlardi... (Enam Suresi,
ayet 107) diyerek celiski uzerine celiski yaratmaktan geri kalmaz. Daha
baska bir deyimle, hem bir yandan, Ben dileseydim yeryuzundeki
insanlarin tamamini iman edenlerden yapardim demekte hem de inananlardan
yapmadigi kimseleri, biraz daha imansiz yaparcasina (Allah), akillarini
kullanmayanlari murdar (inkarci) kilar diye konusmaktadir.

Yine bunun gibi Kur an da, herkese, kendi calismasinin karsiliginin
verilecegine dair ayetler var ki, bunlardan biri soyle:

Bilsin ki, insan icin kendi calismasindan baska sey yoktur. Ve calismasi
da ileride gorulecektir. Sonra ona karsiligi tastamam verilecektir...
(Necm Suresi, ayet 38-41).

Burada gecen calismasindan sozcugunun asli sa y dir ki, insanin emegi,
cabasi anlamina da gelir. Her ne kadar bu ayeti insan baskasinin sucu
ile sorumlu olmaz seklinde anlamak mumkunse de, (1)ayni zamanda Insan
kendi emeginin karsiligini alir anlamina da gelir ki, Turkcedeki tiden
gelen ogun olmaz, o da vaktinde gelmez (2)seklindeki meseli andirir. Bu
yukaridaki ayetin bir benzeri soyledir:

...Her biri icin de yaptiklari amellerden dereceler vardir, bu da hic
haklari yenmeyerek butun amellerini kendilerine tamamen odemek
icindir.., (Ahkaf Suresi, ayet 19).(3)

Burada anlatilmak istenen sey, insanlardan kiminin amellerinin
karsiliginin dunyada, kimininkinin de ahrette odenecegidir.(4) Hatta bu
dogrultuda olmak uzere, Muhammed in, Deveni bagla da oyle tevekkul et ya
da Amellerin derecesi niyete goredir seklinde konustugu soylenir. Butun
bunlardan anlasilan odur ki, herkes, kendi emeginin karsiligini alir,
yani kendi rizkini kendi calismasina gore saglar. Ancak, bu ayni Kur an
da, rizkin kisilerin kendi gayret ve calismalarinin urunu olmayip, Tanri
nin keyfine gore verildigine dair ayetler var ki, bunlardan bazilari
soyledir:

Allah rizik verirken kiminizi digerlerine ustun tutmustur (Nahl Suresi,
ayet 71).

Dunya hayatindaki gecimlerini aralarinda bolduk ve bazilarini
bazilarindan ustun kildik (Zuhruf Suresi, ayet 32).

Yukaridakilere benzer ornekler sayisiz denecek kadar cok. Fakat,
seriatcilar icin Kur an da, celiski diye bir sey yoktur; soz konusu bile
olamaz. Onlar, aklin alamayacagi bir mantik la celiskileri celiski
degilmis gibi gostermekte pek beceriklidirler. Ilerideki bolumlerde bu
konulari ornekleriyle inceleyecegiz.

Yukarida degindigimiz ve daha ileride daha da genis olarak deginecegimiz
gibi, Kur an, bu yukaridakilere benzer celiskilerle doludur. Neden
dolayi bu celiskiler yer almistir Kur an da? diye sorulacak olunursa,
bunun yanitini ayri bir bolum olarak ilendeki sayfalarda verecegiz ve
gorecegiz ki, Kur an daki celiskiler, esas itibariyle Muhammed in gunluk
siyasetinin gereksinimlerinden dogmustur. Fakat, gercek olan su ki,
seriat egitimiyle yogrulmus kisiler, Kur an da celiski olabilecegi
ihtimaline asla yer vermezler. Kur an da celiski olabilecegini soylemek
ya da dusunmek bile, onlara gore gunah sayilir. Bundan dolayidir ki,
birbirine ters dusen, birbiriyle catisan hukumleri ayni zamanda
benimsemekten geri kalmazlar. Ornegin, bir yandan Kur an in Dinde
zorlama olmaz seklindeki ayetine sarilmis olarak Islamin hosgoru dini
oldugunu haykirirlarken, diger yandan bu ayni Kur an in Musrikleri
nerede gorurseniz oldurun seklindeki emrini yerine getirmeye
hazirdirlar. Bu iki hukmun birbiriyle celistiginin farkinda degildirler.
Fark etseler de aldiris etmezler ya da Celiskiler bize goredir, Allah a
gore degil! diyerek kendi kendilerini avuturlar.

Yine bunun gibi Enam Suresi nin 106. ayetinde ...Puta tapanlardan
(musriklerden) yuz cevir... (Enam Suresi, ayet 106) diye yazili. Bu ve
benzeri emirlere uyarak Musluman kisi, kendi oz anasini, babasini ve
yakinlarini dahi (eger musrikseler) kafir bilip, onlardan yuz cevirmeye
hazirdir. Cevirirken de Muhammed i ornek bilir; cunku, vaktiyle
Muhammed, kendi oz anasi Emine ye, musrik olarak oldu diye magfiret
dilememis, Tanri bana anani icin magfiret dileme izni vermedi demistir.
Ve iste Musluman kisi, farkli inancta olanlara, ornegin musrik lere
karsi (velev ki, bunlar kendi anasi, babasi ya da hisimlari olsun)
magfiret dilemezken ya da musrikleri oldurmek isterken, Islam seriatinin
hosgoru dini oldugunu soylemekten geri durmaz! Soylerken de, musrikleri
musrik yapanin yine Tanri oldugunu bildiren su hukmu agzinda
gevelemekten usanmaz:

Allah dileseydi, onlar puta tapmaklardi (Allah a ortak kosmazlardi)...
(Enam Suresi, ayet 107).

Yani bu ayetlere gore, Tanri, hem kisileri musrik kiliyor hem de
onlardan yuz cevrilmesini emrediyor oldugu halde, seriat egitiminden
gecmis kisi, birbirine ters dusen, birbiriyle celisen bu hukumleri,
hicbir gucluge dusmeden kabul eder. Yine bunun gibi Enam Suresi nin 125.
ayetinde yer alan, Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini
Islamiyete acar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve $ikintili
kilar. Allah inanmayanlari kufur batakliginda kilar (Enam Suresi, ayet
125) seklindeki hukmu de rahatlikla benimser. Oysa bu ayet, biraz once
belirttigimiz gibi birbiriyle catisan iki tumceden olusmakta. Birinci
tumcede insanlarin Musluman ya da kafir olmalarinin, dogrudan dogruya
Tanri nin keyfine ve dilegine bagli bir sey oldugu; ikinci tumcede ise,
Tanri nin kafir kildigi kimselerin, yine Tanri tarafindan kufur
batakligina atildigi bildiriliyor. Kuskusuz ki, bu, celiskiden baska bir
sey degil. Ancak, seriatci kafa yapisinda olan bir kimse, Kur an in
Tanri agzindan cikmis sozlerolduguna inandigi icin, bu kitapta celiski
diye bir sey olamayacagini dusunur; celiski diye bir sey kabul etmez.
Kur an daki celiskileri celiski olarak gormez; celiskili gorunen
hukumlerde, olsa olsa hikmet vardir diye dusunur!

Dipnotlar;

1)Elmalili Hamdi Yazir. Hak Dini, Kur an Dili, Bedir Yayinevi. Istanbul
1993 c 5, s.3984.

2)Elmalili H. Yazir, ayni eser, c.7, s.4611.

3)Ceviri Elmalili H. Yazir indir. Diyanet Vakfi cevirisinde soyle:
Herkese islediklerinin karsiligi verilir. Kendilerine haksizlik
yapilmaz... (Ahkaf Suresi, ayet 19).

4)Elmalili Hamdi Yazir, ayni eser, c.6, s.4351.
https://kuranelestirisi.wordpress.com/2011/11/21/kurandaki-celiskiler-ve-nedenleri/


Grup eposta komutlari ve adresleri      :       
Gruba mesaj gondermek icin      :       ozgur_gun...@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin    :       ozgur_gundem-subscr...@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin   :       ozgur_gundem-unsubscr...@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin     :       ozgur_gundem-ow...@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz   :       http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz     :
http://orajpoyraz.blogspot.com/


BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo





 

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap