Abi lafı çok uzatmış.
Kitabi laflar etmiş, entellektüelce sözler söylemiş.
Kısaca İslamcılar ahlaksızdır, vatansız, milletsizdir, fırsatçı, sinsi,
yalancı, iftiracı, hain ve işbirlikçidir demiş.

Peki bunlar ahlaksızsa ne yapmak, nasıl tedbir almak lazım.
Bunlara arkanı dönmemek, çekine, senedine, sözüne güvenmemek gerek demektir.
Bunlar mazlumken fare, güçlüyken çakal olurlar demektir.
Bunlarla ortak olmamak, beraber iş yapmamak gerek demektir.
Bunlara bir şeyleri emanet etmemek, güvenmemek gerekir demektir.
Bunlarla komşu, ahbap falan olmamak gerekir demektir.

Bunlarla bayağı süne zararlısı gibi mücadele etmek gerekir demektir.


Oraj POYRAZ ( 0raj.p0y...@neomailbox.net
<mailto:0raj.p0y...@neomailbox.net> / oraj.poy...@openmail.cc /
oraj_poy...@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA      

------------------------------------------------------------------------


  "İSLAMCILAR TUTARLILIK KAYGISI TAŞIMAZ, HEDEF İÇİN HER YOL MUBAHTIR"

*20.08.2017*


    /*"İslamcı hareketler bir iç tutarlılık kaygısı taşımazlar. Hedefe
    varmak için her yol ve her türlü ittifak mubah görüldüğünden, dün
    Coca Cola gibi simgesel olarak karşı çıktıklarıyla bugün birlikte
    hareket etmeleri bu akımlarda ve inanmış kitlelerinde herhangi bir
    varoluş sorunu yaratmaz"*/


 **CAN UĞUR**

Laiklik,*AKP* iktidarının ortadan kaldırmak istediği olguların başında
geliyor. İslamcı ve piyasacı iktidarın laikliğe yönelik saldırılarına
karşı ciddi tepkiler söz konusuyken, bu tepkilerin nereye evrileceği ise
henüz bilinmiyor.*AKP*’nin attığı adımların niteliği hakkında bilgi
sahibi olmanın yolu ise siyasal İslamcıların tarihsel arka planına
ilişkin bilgi sahibi olmaktan geçiyor. Bu alana dair çalışmalarıyla
bilinen, bir dönem*CHP* vekilliği de yapan Prof. Dr. Oğuz Oyan ile konuştuk.


    *» Türkiye’deki İslamcılığın kökenlerine baktığımızda fikri ve
    pratik anlamda neler görüyoruz?*

Din ile siyaset ilişkileri, din/inanç sistemlerinin ve devlet
yapılarının tarih sahnesine çıktığı en eski dönemlerden beri vardır.
Gerek çok tanrılı gerekse tek tanrılı dinler, sınıflı toplumların
hâkimiyet ve sömürü ilişkilerinin meşrulaştırılmasının ideolojik
çerçevesini çizmişlerdir. Kapitalizm öncesinin antik ve feodal
toplumlarında dinler toplumsal ilişkilerin her alanını kapsayıcı bir
toplam ideoloji konumundadır. Güçlü bir devlet yapısı içine doğmayan
İslamiyet’te dinin, devlet kuruculuğu rolüyle birlikte gelişmesi ve tüm
toplumsal alanı da düzenleme iddiası taşıması nedeniyle bu konum daha
belirgindir ve kapitalist çağın Aydınlanma sonrası dönemlerini de
kapsayabilen bir sürekliliğe sahiptir.

 Şaşırtıcı gelse de /*"siyasal İslam"*/ olarak tanımladığımız siyasal
akım, dünyada daha çok bir*20*. yüzyıl olgusudur. Osmanlı’da*19*.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren görünür olmaya başlasa da, esas
olarak*20.yüzyıl* başlarında bir düşünsel harekete dönüşmüştür.

Bunun bir nedeni de Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı
tarihi mirastır. Osmanlı devleti şer’i kurallar yanında örfi kurallara
da geniş yer ayıran, giderek örfi hukukun daha baskın duruma geldiği bir
toplumsal/siyasal formasyon niteliğini kazanmıştır. Osmanlı’da
Batılılaşma ve yarı-sömürgeleşmenin birbirine koşut olarak yol
aldığı*19.yüzyılın* önemli üstyapı dönüşümleri Tanzimat döneminde
*(1839-1877*) ve sonrasında gerçekleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun
son*70 yılının* reformları esas itibariyle anti-feodal ve kısmen seküler
nitelikler taşımıştır.

İslam’ın siyasal alana bir siyasi akım olarak giriş yapması da bu
koşullarda hem bir siyasi korunma refleksi hem de ülkenin Hıristiyan
Batı karşısında ve kendi tabiiyetinden giderek çıkan Balkan milletleri
karşısında bir savunma konumlanması olarak ortaya çıkmıştır. Bu siyasi
akımlar*1839 ve 1856 fermanlarının* reformlarını /*"gâvurla eşitlenme"*/
olarak görüp karşı tavır aldılar; hareket noktaları içine İslami
değerleri hep bir şekilde dahil ettiler. Gene de siyasal İslam’ın tarih
sahnesine kalıcı olarak çıkışı,*1908*’de*II*. Meşrutiyet dönemiyle, yani
bu dönemdeki çok partili yaşama geçişle birlikte vücut bulacaktır.

Kurtuluş Savaşı sürecinde aslında en etkili siyasi muhalif hareket
İslamcılardı. Ancak*1919-1923* dönemi Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer
kadrolarının Cumhuriyetçi kararlılığı karşısında tutunamadılar. Bunun
önemli bir nedeni de, bayrak yapmaya çalıştıkları saltanat ve hilafet
temsilcilerinin ihanetleriydi. Böylece, laikliği de kapsayan devrimci
dinamiğin önü açıldı. Bazı temsilcileri tek parti içinde kendilerini
gizleyerek yer tutmaya çalışsa da, siyasal İslamcı hareket*20 yılı*
aşkın bir süre boyunca sindi ve sindirildi, legal bir akım olarak varlık
gösteremedi. Siyasal İslam’ın tarih sahnesine yeniden çıkışı için tekrar
çok partili yaşama geçilmesini beklemek gerekecektir.


    *» Siz, İslamcılığın tarihsel araçlarından bahsediyorsunuz. Bundan
    ne anlamamız gerekiyor?*

Geleneksel bir İslam-Ortaçağ toplumunda*1922-1945* dönemindeki
radikallikte bir laiklik uygulaması, tarihin çubuğunun tersine bükülmesi
anlamındaydı. Ancak laiklik yeterli kitleselliğe ulaşmadan, eğitim
devrimi sonuçlandırılmadan, gerekli toplumsal-ekonomik dönüşümler
sağlanmadan, sürecin bu radikallikte sürdürülmesinin önü her an
kesilebilirdi; her kırılmada da, karşı saldırının da aynı şiddette
olması, bu saldırının da özellikle*1945 öncesi* uygulamalarını hedef
alması beklenebilirdi. Ama henüz saldırılar yoğunlaşmadan, laiklik
kavramının içinin boşaltılması adımı*CHP*’den geldi ve kavram /*"din ve
dünya (devlet) işlerinin ayrılması"*/ boyutuna indirgendi. Kuşkusuz
İslamcı hareketler bununla yetinemezdi. Değişmeyen stratejileri,
laikliğin inanç özgürlüğünden başlayıp inançlara/tarikatlara sınırsız
özgürlük olarak tanımlanmasına kadar esnetilmesi oldu.

Eğitim alanın da ilk hedef, eğitimin devrimci dinamiklerinin
köreltilmesi olmuştur. Burada eleştiri okları Köy Enstitüleri gibi
devrimci kurumsal yapılara, müfredatta din dersinin olmamasına veya
varsa da seçmelik olarak okutulmasınadır. Siyasal İslamcılar, gerek*1946
sonrasında CHP*’yi gerekse izleyen merkez sağ iktidarları zorunlu din
eğitimi ve imam hatip okullarının yaygınlaştırılması konusunda sürekli
baskı altında tutmanın her zaman sonuçlarını almışlardır.

Bir başka tarihsel araç, soğuk savaş konjonktürünün katkısı ve
emperyalizmin Türkiye’de serbestçe at koşturur duruma gelmesinin de
etkisiyle, anti-komünizmin güçlü bir silah olarak kullanılmasıdır.

Emperyalizmin güdümündeki /*"komünizmle mücadele dernekleri"*/, bugünkü
iktidar temsilcilerinin de mayalandıkları yerler olmuştur.

Ekonomide sağlam payandalar oluşturmak, siyasal İslam’ın her zaman
öncelikli araçlarından olmuştur; muhalefetteyken bir yandan iktidara
yürüyüşü desteklemek, diğer yandan da kendi burjuvazini güçlendirmek
için; iktidardayken rant kanallarını kontrol ederek tüm sermaye üzerinde
tahakküm kurabilmek için ekonomiyi kullanmışlardır. Kısacası,
ticaret-din-siyaset organik bağlantıları, /*"bağış"*/ veya /*"helal
kazanç"*/ türleri, ihale/iş takipçiliği, bunun için vakıf-dernek-şirket
yapılarının oluşturulması siyasal İslam’ın her zaman olmazsa
olmazlarından olmuştur.

Siyasal İslam hareketi iktidara yürümenin iki farklı yöntemini de
kullanmıştır. Birincisi, siyasal parti örgütlenmesi üzerinden seçimler
yoluyla iktidara gelmek ve mümkünse bir daha gitmeyerek iktidar alanını
bütünüyle dönüştürmektir. Bu,*MNP*,*MSP*,*RP*,*FP*,*SP* ve farklı bir
yol izlemekle birlikte*AKP* çizgileridir. İkincisi, parti örgütlenmesine
gitmeden (ama siyasal partiler içinde örgütlenmeyi de ihmal etmeden)
devletin tüm kurumlarını içten ele geçirmek ve nihai darbeye
hazırlanmaktır. Fethullah Gülen hareketi bunun canlı örneğidir. Bir
dinci cemaatin gizli örgütlenme modeli üzerinden ordunun, polisin,
istihbaratın, yargının, eğitimin ve dini (Diyanet) ve idari tüm
teşkilatın içten fethedilmesinin kuşkusuz sınırları vardır; siyasal
parti örgütlenmesi üzerinden seçimle iktidara gelmiş paralel bir İslami
yapı olmadan nihai amaca ulaşabilmesi imkânsızdır. Türkiye’nin
koşulları, iktidarın fethine farklı yollardan girişen bu iki İslami
hareketi belirli bir siyasi konjonktürde buluşturmuştur. Rakip bir
siyasi güç kalmayıncaya kadar süren işbirliklerinin sonuçta iktidarı
paylaşma kavgasına dönüşmesi esasında şaşırtıcı değildir.


    *» İslamcıların bir de tarihi tahrifat sorunu var. Siz de
    değiniyorsunuz buna sıklıkla. Lozan Antlaşması vb. konularda kendi
    argümanlarını sunuyorlar. Bunun nedeni nedir?*

Siyasal İslamcılığın kullandığı araçların ana zemini tarihin
çarpıtılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli olan Lozan’ın bir
teslimiyet anlaşması olarak takdimi, Cumhuriyet rejiminin İslam düşmanı
olarak sunulması, Müslümanların çok eziyet çektiklerinin hikâye
edilmesi, İslami simgelere (camiler, ezan) saygısızlık edildiği
söylencesinin sürekli gündemde tutulması, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı
anlatısında hurafelerin ve dinin öne çıkarılması ve gerçek rollerin
tersyüz edilmesi, vb… Bütün bunlar, yeni bir Cumhuriyet tarihi yazımını
gerektirir. Çeşitli denemeler olmuştur. Başlangıçta liberallerden esaslı
bir destek alınmıştır ve halen hizmetlerini sunmaya gönüllü olanlar
arz-ı endam etmektedir. Ama İslamcı iktidar henüz tüm eğitim müfredatını
kapsayacak baştanbaşa bir yeni anlatı ortaya
çıkaramamıştır.*AKP*’nin*2023 hedefini* bununla da ilişkili görmek
gerekir. Buna karşı takınılacak tutum, Cumhuriyet’in kurucu partisinin
benimsediği pasif savunma stratejisi olamaz;*1945 öncesinin* devrimci
atılımlarını da kucaklayan yeni bir toplum projesinin etrafında
birleşmek gerekir.


    *» Coca Cola fabrikasının açılışı ile birlikte İslamcıların
    emperyalizmle kurdukları ilişki yine gündeme geldi. Nedir tarihsel
    olarak bunun arka planı?*

İslamcı hareketler bir iç tutarlılık kaygısı taşımazlar. Hedefe varmak
için her yol ve her türlü ittifak mubah görüldüğünden, dün Coca Cola
gibi simgesel olarak karşı çıktıklarıyla bugün birlikte hareket etmeleri
bu akımlarda ve inanmış kitlelerinde herhangi bir varoluş sorunu
yaratmaz. Çünkü karşıtlıklarının sınıfsal/sistemsel içeriği yoktur; ama
birlikte olmalarının sınıfsal ortaklığı vardır.

İslamizasyonun dış dinamikleri/araçları arasında, emperyalizmin çift
yönlü rolünü de dikkate almak gerekir. Bu rollerden birincisi,
emperyalizmin, Türkiye devletinin ve toplumunun İslamizasyonu üzerinden
sol ve bağımsızlıkçı reflekslerin tamamen köreltilmesi yönündeki
niyetlerinin her zaman yerli İslamcılara açık/örtük desteğe
dönüşmesidir. Bunun öbür yüzünde ise, yerli siyasal İslam hareketinin
emperyalizmi bir müttefik olarak her daim araçsallaştırmak istemesi
bulunmaktadır. Bu karşılıklı etkileşimlerin başlangıcı,*1945*’lere, çok
partili rejimin benimsenmesine, Truman doktrinine,*NATO* üyeliğine,
komünizmle mücadele derneklerine,*MTTB*’ye kadar gider.*1980*’lerde*24
Ocak *ve*12 Eyül*’le iktidarın/dış ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi
üzerinden yürür.*1990*’lardan başlayıp*2000*’lerde ete kemiğe bürünen
projelerle birlikte *(AKP* iktidarı*BOP*’un ilk başarılı projesi olarak
tarih sahnesine çıkınca) daha içli-dışlı bir duruma getirilir.


    *» Bugüne geldiğimizde İslamcılar açısından emperyalizm kavramı
    nereye tekabül ediyor?*

Emperyalizmle kurulan ilişkiler,*AKP* siyasetçilerinin dillendirmeyi pek
sevdikleri /*"kazan-kazan"*/ ilişkisi gibidir; ama kendi dar iktidar
hedeflerinin emperyalizme daha fazla kazandırıyor olmasından kaygı
duymaları beklenmemelidir; /*"milli duruş"*/, siyasi istismar konusu
veya seçim kaygısı olmak dışında, öncelikli hedeflerinden hiç olmamıştır.

*AKP* liderinin son zamanlarda kontrol dışına çıkma eğilimlerine ve dil
aşırılıklarına, bunlara bağlı olarak emperyalizmin gözünden düşmesine
bakılarak, bu partiye ve liderine /*"anti-emperyalist"*/ gibi
yakıştırmaların yapılabilmesinin, mizahi değeri olduğu bile kuşkuludur.
Kendi iç iktidarını pekiştirebilmek için, bağımsızlıkçı cumhuriyet
reflekslerini köreltebilmek (ve sonuçta bağımlı bir din devleti
kurabilmek) için emperyalizmle yakın zamana dek tam bir işbirliği içinde
hareket eden bir rejimi, değişen konjonktüre göre anti-emperyalist bir
kodlamaya tâbi tutmak akla aykırıdır. İlla bir yakıştırma yapılacaksa,
/*"pro-emperyalist"*/ kavramı daha uygun düşecektir.


    *» Bugün laikliğe yönelik ciddi bir saldırı var. Bazı yazarların da
    ***‘canım sırası mı’***tadında yazıları var. Sizce sırası mı bu
    tartışmanın?*

Siyasal İslamcı hareketin gitmemek üzere iktidarı ele geçirdiği*2002
sonrasında*, /*"laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak"*/ bile artık
Anayasa Mahkemesi’nce siyasi faaliyetten menetme gerekçesi yapılamamıştı
*(2008*); bundan sonraki süreçte de zaten yargı bütünüyle iktidara
bağlanarak bu tür riskler tamamen ayıklanmıştır. Yeni (üçüncü) bir
başarısız askeri darbe teşebbüsü hikâyesini de arkasına alarak, artık
eğitimde, askeriyede, sivil idarenin tüm kademelerinde ve yargıda
siyasal İslamlaştırmanın tüm yolları açılmıştır.

*AKP*’nin laikliğe yönelik saldırı hamlelerinde kendini bu kadar rahat
hissetmesinin bir nedeni de ciddi bir muhalefet görmeyeceğine
inanmasıdır. Bir kere anayasaya aykırılıklardan dolayı yeni bir
yargılamaya konu olması bugün için olasılık dışıdır. Ama daha önemlisi,
siyasi partilerden de ciddi bir muhalefet beklemiyor oluşudur.*MHP*’nin
her iki kanadı da zaten dinselleştirme karşıtı bir muhalefete
yanaşmayacaklardır.*HDP* ise hem kendi derdiyle meşguldür hem de
iktidarın kendi kitlesini din üzerinden etkilemesinden ürkmektedir. Asıl
önemli handikap ise, anamuhalefet liderliğinin *‘laiklik ekseninden bir
muhalefet götürmek partiye seçmen kaybettirir’* tarzındaki anlayışlarıdır.

Böylece*AKP*’nin Cumhuriyet'e ve onun en önemli kurumuna/ilkesine
saldırısının çok güçlü bir karşılık görmeden ilerlemesinin önü açık
durmaktadır. Laikliğe saldırının karşısında henüz saldırıya denk bir güç
yığılması yapılamamış olabilir. Buna rağmen henüz toplumun
laik-cumhuriyetçi-sosyalist kesimlerinin direnci kırılamamış ve seçmenin
yarısının rızası alınamamıştır; bu hem geleceğe dönük olarak umutları
yeşertmekte hem de mücadelenin sertleşeceğini haber vermektedir.

*http://www.birgun.net/haber-detay/islamcilar-tutarlilik-kaygisi-tasimaz-hedef-icin-her-yol-mubahtir-175568.html*

 
------------------------------------------------------------------------
a45UyF587661-170820161702 Oraj Poyraz At 0raj.p0y...@neomailbox.net
0raj.p0y...@neomailbox.net
2017/08/20  18:36 6  64  turanca...@googlegroups.com

 
-- 

Hareket etmeyen zincirlerinin farkina varamaz: dusunmek hareketin sanal
halidir; kipirtisiz kalsak bile dusunen bir beyin zincirlerinin
$ikirtisini duyar ve onlari egelemeye koyulur.

Dusuncenin Dusunceli Sozleri

Andolsun ki biz, (dunyaya) en yakin olan gogu kandillerle donattik.
Bunlari seytanlara atis taneleri yaptik ve onlara alevli ates azabini
hazirladik.

Mulk-5

Ben anlamiyorum! Ya sen?

Cehennemliklerin sucu seks ve icki idi.
Cennetliklerin mukafati da seks ve icki...
Gelecektekiler bizim safligimiza guluyorlar.
Sen anliyor musun?
Ben anlamiyorum!
Huri ve fahisenin farki nedir?
Biri Allahin calisani, digeri kulunun...
Inananlarina rusvet olarak huri veren Allah ve genelev olan cennet!
Hangisi gunahsiz?
Caresizlikten karnini boyle doyuran fahise mi?
Yoksa vucudunun hazzi, kullarin iyi islerinin mukafati olan huri mi?
Sen biliyor musun?
Ben bilmiyorum!

Sadik Hidayet
17 Subat 1903 te Tahran da dogdu,
9 Nisan 1951 de Paris te 48
yasinda canina kiyip bu dunyadan goctu...


Grup eposta komutlari ve adresleri      :       
Gruba mesaj gondermek icin      :       ozgur_gun...@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin    :       ozgur_gundem-subscr...@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin   :       ozgur_gundem-unsubscr...@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin     :       ozgur_gundem-ow...@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz   :       http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz     :
http://orajpoyraz.blogspot.com/


BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo





 

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap