Bu gün  Necmettin Erbakan Hoca vefat etti. Allah gani gani rahmet eylesin.

Milletim çok zeki, üretken bir evladını  ve liderini kaybetmiştir. Bu
nedenle milletimin başı sağ olsun.

Kendisi ile bir çok konuda ayrı düşünürüz. 91 seçimlerindeki "ittifak" olayı
hariç hiç bir siyasi birlikteliğimiz de olmadı.
Ama kendisinin bu memleketin insanı olduğu, ayrı düşünsek de kendince doğru
saydığı düşüncelerinin; devlet ve milletiçin de yararlı olabileceğini, onun
bu düşüncesinde samimi olduğuna inanırım. Ondan dolayıda kendisine saygı
duyarım.

Erbakan Hoca' nın vefatını öğlene doğru haberlerde duyunca gerçekten üzüldüm
ve çileli mücadelesi gözlerimin önünden filmşeridi gibi geçti. Renkli
kişiliği, espirili konuşmaları, kurduğu partilerin sudan
sebeblerle kapanması, en zor zamanlarında, en yakınında zannettiği insanlar
tarafından sırtından hançerlenmesi...
Bütün haber bültenleri Hoca'yı tanıyanlarla röportaj yapıyordu.
Aralarında o'nu sırtından  hançerleyenlerde vardı.
Bilhassa bunlarla yapılan röportajlarda:
" Biz hocamızı şöyle severdik, şöyle sayardık, o bizim velinimetimizdi, o
bizim babamızdı..."  babından vıcık vıcık riya kokan, utanmaz arlanmaz
beyanatlarını dinleyince ister istemez güldüm; o timsah göz yaşlarıyla
ağlaşanların düştüğü gülünçlüklere...

Pek tabii ki bu *Brütüs*'lüklere sadece Erbakan Hoca maruz
kalmamıştır. Bizatihi tarihin tozlu sayfaları böyle *Brütüs*' lerin kanlı
ve acı hikayeleri ile doludur. Yakın siyasi tarihimizde de böyle pek
çok Brütüs vakaları vardır ki bilhassa 12 Eylül'den sonra tarihte görülmedik
bir şekilde artmıştır.

Cumhuriyet tarihinde dikkati şayan ilk *Brütüs*'lük vakası Atatürk'ün
ölümünden sonra iktidara gelen İsmet Paşa' nın ilk işi Atatürk'ün izlerini
silmek için paradan, puldan ve resmi dairelerden Atatürk'ün resimlerini
çıkarttırarak kendi resimlerini koydurtmak olmuştur.
Daha sonra da Milli Şefliğini ilan etmiştir.
Fakat tarihin ne garip cilvesidir ki, kendi yetiştirdiği Bülent Ecevit onu
tahtından indirmiştir.
Bülent Ecevit'ide "oğulluğu"  Hüsammettin...
Demirel kendini getiren ihtilalcileri hançerlemiş, o' nu da müsteşarı Turgut
ve "kızı" Tansu...
Turgut'u Mesut, Tansu'yu bilmem kim vs vs vs...bu böyle sürüp gider.
Yukarıdaki seyirden de anlaşılacağı üzre *BRÜTÜS*' le gelen, *BRÜTÜS*' le
gitmiştir. *Doğanın kanunu budur.*
Hani bir hikaye vardır:
*" Artık evde huzursuzluğa neden olan yaşlı ve hasta babasından kurtulmak
için evden uzak bir yere götürüp bırakmaya karar verir. Çünkü babasını
hanımı ve çocukları istememektedir. Bir gün babasını sırtlanır ve kervan
gemez ücra bir yere götürür. Tam sırtından indireceği sıra babası zor
duyulan sesiyle :-Evladım, beni şu ilerdeki ağacın altına bırak. der. Oğul
denileni yapar ve merakla babasına sorar: -baba ilk yer daha korunaklı idi
neden burayı istedin. Baba: - Oğlum der ben de babamı bu ağacın altına
bırakmıştım, o da babasını buraya atmış..."*

Erbakan Hoca'ya ilk Brütüs'lük 70 li yıllarda Korkut Özal tarafından
yapılmış fakat başaramamıştır,80 li yıllarda yine onun himayesinde olan
bugünkü iktidar'ın çekirdek kadrosu tekrar denemiş ama yine
başarılamamıştır.
Bu ekip nihayet 28 Şubat sürecinden sonra işin olgunlaştığını düşünerek ve
Almanya da şimdi kuşa çevirdikleri o zaman kartal olan Aydın Doğanın
organizasyonu ile toplanıp Erbakan'dan kopmuşlardır.Hem de 12 Eylülden sonra
Demirel, Ecevit, Türkeş ve Edibali'ye Brütüslük yaparak ANAP'ı kuranlarla,
28 Şubat sonrası da Tansu, Mesut ve Baykal'a Brütüslük yapanlarla ve  ABD,
AB nin direktifleri hareket eden Liboş, Kapitalist, eski tüfek
koministlerle.. ittifak yaparak:
Yani tam bir *Babalarını Satanlar Koalisyonu...*

Veee...! Babalarını satarak iktidar olanlar için bu dünyada
satılmayacak nesne yoktur, yani kendileri dahil her şey *SATILIKTIR.*
Hani bir zamanlar  bir muhterem Bakan'ımız  demişti ya: *"Babalar gibi
satarım."* diye. İşte onun gibi bir şey.

Bu *"Babalarını Satanlararın İktidarından"* kurtulmanın tek çaresi "doğanın
kanunu" ve "vaktin girmesini" beklemektir.Ne demiş şair:

*"Vakit girmeden ne gül açar, ne bülbül öter
 Vakit çıkmadan da ne gül solar, ne bülbül susar."*
**
Üstat Nihal Atsız vaktin girmesini beklerken maruz kaldığı bir sürgün
sonrası yola koyulduğundaki yalnızlığını:
*"**Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
 Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
 Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
 itler bile gülecek kimsesizliğimize"  *
 Diye anlatıyordu "Yolların Sonu" adlı şiirinde o günkü ruh halini.

Üstat Necip Fazıl' da bu bekleme modunda etrafını kuşatan riya ve yalaka
taifesini cenazesinde bile istememişti:
*"Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
  Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam."
*

Başbuğun cenazesinde o karlı Nisan günü, içinde atlet olmayan gömlekli, altı
delik ayakkabılı tam iki milyon inanmış adam vardı. İnanıyorum ki Salı günü
Erbakan Hoca'nın cenazesinde de en az o kadar inanmış adam olur.

Vakti beklerken Cenab-ı Mevlam bizleri her türlü musibet ve tehlikeden
korusun.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Selam ve muhabbetlerimle...
Üçler UĞURLU

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"Gugukluhayat" group.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
To unsubscribe from this group, send email to 
gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
For more options, visit this group at 
http://groups.google.com/group/gugukluhayat?hl=en.

Cevap