------------------------------------------------------------------------

    *YILMAZ ÖZDİL : *MÜBAREK ADAM

*29 Ağustos 2017*



/*"Babam bir ev yapmış bize, tahta parçalarından… Adana'ya yapılan ilk
gecekonduydu. Ondan önce gecekondu bilinmiyordu. Dam çinkoydu, babam
eskiciden almış, üstünü çamurla sıvamış, tek oda… Yatak odası, yemek
odası, oturma odası, misafir odası, mutfak, hatta banyo, hepsi o oda…
Annem bizi leğende yıkardı, kendileri de aynı leğende yıkanırdı, hiç
unutmuyorum, annem bir kova su getirir, bir de maşrapa, ben leğene
otururdum, annem su dökerdi kafama, bütün içtenliğimle söylüyorum, havlu
yoktu, annem eski fanilaları birbirine dikip bi şey yapmıştı, onunla
bizi kurutur, köşeye oturturtu. Yer yatağına, yere sıralanır yatardık,
en başa babam, yanına annem, yanına ablam, yanına öteki ablam, yanına
ağabeyim, en uca ben, üç kişiye bir yorgan düşerdi, Tekir vardı,
kedimiz, kim çok üşüyorsa, annem Tekir'i onun üzerine koyardı, Tekir
ısıtırdı sabaha kadar… Gece yarısı yağmur yağarsa, tıp tıp tıp, yağmur
damlası tam da benim burnumu bulurdu. Şubatta odun kömür biterdi bizde.
Ama, hepimiz birbirimizi çok severdik, annem babamı çok sever, babam
annemi çok sever, kardeşler birbirini çok severdi, böyle bir evdem
çıktım ben."*/

*

"Babam okulda hademeydi. Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına…
Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira… Deterjan yok o
zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla
mutlu mutlu gelirdi. O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı,
etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur… Etli bulgur dediğim, et yok,
annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi,
Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. Seyhan'ın
kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu.

Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda
yeterdi, bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın
yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur… Ama dedim ya, sevgi
öylesine çoktu ki evde, sevgi karnımızı doyuruyordu."

*

/*"Annem de babam da Atatürk ve Cumhuriyet tutkunu insanlardı."*/

*

/*"29 Ekim 1933, Cumhuriyet Bayramı, Cumhuriyet'in 10'uncu yılı… Gündüz
resmigeçit olurdu, Atatürk Parkı'nın orada yapılırdı, annem gündüz
törene gidiyor, izliyor, alkışlıyor. Annem okuma yazma bilmezdi, ama,
nasıl bir Cumhuriyetçi kadındı… Gece fener alayı var. Annem illa
*//*‘ben fener alayına gideceğim'*//*diyor. Bana dokuz aylık hamile…
Babam yalvarıyor, *//*‘yahu hanım gündüz gittin, karnın burnunda, orada
sancın filan tutmasın'*//*diyor. Annem dinlemiyor, *//*‘yok ben
gideceğim'*//*diyor. Babam ne desin, peki diyor. Karşı komşumuz Nazmiye
hanım teyze var. Onunla birlikte gidiyorlar. Adana Saathane'nin orası,
mahşeri kalabalık, Yağ Cami'nin oradan bando çala çala geliyor. Annemin
sancısı başlıyor! Nazmiye hanım teyze polise koşuyor, *//*‘çok kalabalık
çıkamıyoruz'*//*diyor, polis çare buluyor, *//*‘bandonun arkasına
takılın, ilk boşluktan çıkın'*//*diyor. Önde bando, arkasında annem,
karnında ben, arkamızda fener alayı… Eve geliyor, doğuyorum. Bando
mızıka takımı "*/çıktık açık alınla/*" dedikçe, ben de annemin karnından
çıkmak için bağırıp duruyormuşum. Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde
Onuncu Yıl Marşı eşliğinde doğuyorum, var mı daha büyük mutluluk."*/

*

/*"Beş yaşındayım. Babam o zamanlar Saathane'nin oralarda bir kahvede
garson olarak çalışıyor. Patronuna *//*‘yarın Atatürk gelecek,
çocuklarımı götüreceğim, büyük insanı yakından görsünler'*//*diyor.
Patron itiraz ediyor, *//*‘sen gidersen çayı kim taşıyacak?'*//*diyor.
Babam *//*‘istersen işime son ver, ben yarın çocuklarımı Atatürk'e
götüreceğim'*//*diyor. Ertesi gün, annemin elinde bir kara torba,
babamın elinde bir testi, yola düştük, Atatürk istasyon alanına
gelecekmiş, kürsünün 20 metre kadar uzağındayız, yer tutmak için erken
gittik, kara torbada zeytin ekmek, karnımızı doyurduk, suyumuzu içtik,
bir gürültü bir ses, Atatürk geldi… Herkes ayağa kalktı, ben de kalktım
ama nerede göreceğim, boyum yetmiyor, alkışlar, Atatürk çok yaşa
sesleri, babam beni omzuna oturttu, ben de alkışlıyorum aklım sıra, az
daha arkam üstü düşüyordum, babam son anda yakaladı, o sırada gördüm o
güzel insanı, bir heyecanlandım, *//*‘bak baba Atatürk baba'*//*filan
diye bağırıyorum, son sözleri hâlâ aklımda, *//*‘çok çalışacağız
arkadaşlar'*//*lafını hiç unutmuyorum, belki de ömrüm boyunca bu denli
çalışmamın sebebi budur, *//*‘çok çalışacağız arkadaşlar'*//*dedi,
beynime kazındı, kürsüden indi, gitti. 1938'di. Babam hem sevinçliydi,
hem üzgündü, *//*‘hasta hasta Adana'ya geldi' *//*demişti, *//*‘niye
baba?'*//*diye sordum, *//*‘seni görmeye geldi oğlum'*//*dedi, ben bir
şiştim, bir sevindim, çocuk aklı işte, Atatürk beni görmeye gelmiş… İşte
böyle bir ana babadan, böyle bir evden çıktı Muzaffer İzgü."*/

*

/*"Atatürk öldüğünde, biz dört arkadaşım, elektrik direğinin dibinde
ağlamaya başladık. Ağlıyorum ama, neye ağladığımı bilmiyorum tabii,
*//*‘Atatürk ölmüş'*//*dediler, ağlamaya başladılar, ben de ağladım,
gözyaşlarımızı bir havuza toplar gibi ağladık arkadaşlarımla… Koştum
sonra, eve gittim. *//*‘Anne Atatürk ölmüş'*//*dedim, ağlıyordu annem…
Nuri amca diye bir akrabamız vardı, yakınlarda götürüp toprağa
koymuştuk, *//*‘Nuri amca gibi mi oldu?'*//*dedim, annem *//*‘he
oğlum'*//*dedi, benim bir gidişim var arkadaşlarımın yanına, nasıl
ağlıyorum, Atatürk ölmez çünkü, beynimde öyle bir insan o, ışıklar
içinde yatsın, büyük insanım o benim, çok büyük insanım o benim."*/

*

Muzaffer İzgü, Muzaffer İzgü'yü işte böyle anlatırdı.

*

Mübarek adamdı.

Onuncu Yıl Marşı'yla geldi.

Zafer Bayramı'yla veda etti.

Eğilmeden, bükülmeden, biat etmeden, nasıl başladıysa öyle bitirdi.

Mustafa Kemal'in askeriydi.

*

Henüz ilkokul sıralarımda tanıştığım, zihin dünyamızın şekillenmesini
sağlayan, yolumuzu aydınlatan meşaleydi.

*

Zorluklar karşısında hayata gülümseyerek bakmamızı… /*"Kindar nesil"*/
olmak yerine, daima /*"insan nesil"*/ kalmayı öğretti.

*

Değerli öğretmenim, güle güle…

Ülkeyi yönettiğini zanneden bademler, iddia ediyorum, eğer bir
kitabınızı bile okumuş olsalardı, bugün çok başka olurdu Türkiye.

 
------------------------------------------------------------------------
a45UyF587661-170829101142 Oraj Poyraz At Alpinaasia
oraj_poy...@alpinaasia.com
2017/08/29  15:09 6  64  turanca...@googlegroups.com

 
-- 

Insanlar yasarken uyur, olurken uyanirlar.

Hz.Ali

Resulullah sav buyurdular ki:
Biriniz yemek yeyince, yalamadikca veya yalatmadikca elini mendile silmesin.

Buhari, Et ime 52; Muslim, Esribe 129, 2031
Ebu Davud, Et ime 52, 3847

Yilmaz Odabasi : Marilyn ve Rabia


Marilyn Monroe, olumunun uzerinden gecen yarim yuzyila ragmen hala bir
efsane.

Gayri mesru olarak dunyaya gelen ve annesini timarhanede yitiren Marilyn
nin, mutsuz bir cocukluk gecirdigi ve bakimevlerinde istenmeyen bir esya
gibi gorulme duygusuyla yasadikca didistigi bilinir.

Rabia yi ise, Diyarbakir da bir asiret reisi olan Haci Huseyin in kizi
olmasina ragmen, aile cevresi disinda kimseler tanimaz.

Rabia, Marilyn e kiyasla, ailesiyle birlikte mutlu bir cocukluk
gecirmis, bes kardesin en guzeli ve en kucugu olarak bir dedigi iki
edilmemistir.

Bu iki kadinin Hollywood kokenlisi, genclik yillarindan itibaren unun
doruguna cikmis, bas dondurucu bir populerlik ve servet edinmis,
diledigi erkekle birlikte olup firtinali asklar yasamistir.

Rabia ise, ergenlik donemine geldiginde taliplerinden Sefer e, o
yillarin torelerine uygun bicimde -baslikla- gelin edilmistir.

Marilyn, uc kez evlenip onlarca erkekle flort ederken, Rabia ise esi
Sefer e varligini armagan edip, o gunden itibaren yazgisina itaatle
boyun egmistir.

Daha sonra Rabia nin kocasi Sefer, bir omrun yoksullukla gecmeyecegine
karar verip, birkac yil icinde Almanya dan zengin bir adam olarak
donecegine Rabia yi ikna etmis ve Almanya da otomotiv sektorunde isci
olarak calismaya basladiginda, Rabia ise kaynanasi ve iki cocuguyla aci
dolu gunleri, yillari saymaya koyulmustur.

Marilyn, genis salonlarda onlarca erkegin iltifatlariyla suh kahkahalar
atarken, Rabia ise sirret bir kaynananin bekciliginde her gun aglamayi
yazgi bilmistir.

Rabia, evinin perdelerini acamaz, dis kapisinin onunu bile -bir baska
erkege bakmasin diye- supuremez olmustur. Kaynanasi ve kayinlari, Rabia,
Sefer i namusuyla (!) beklesin diye onu birkac gunde bir tokatlamayi da
huy edinmislerdir.

Butun gazeteler Marilyn in bir narsisist oldugunu yazarken, Rabia nin
ise hic secmeden, hic istemeden Diyarbakir in varoslarinda bir mazosist
olabildigini kimseler bilmemistir...

Uc yil sonra Almanya dan donecegine soz vererek giden sefer, her yil
sadece on bes ila yirmi gun tatile gelebilmis ve Rabia nin butun
sitemlerine ragmen iki daire ve bir ekmek firini parasi biriktirmeden
Diyarbakir a donemeyecegini, soyleyerek ona sadece sabir dilemistir...

Marilyn, firtinali yasamindan dolayi p$ikolojik tedavi gormeye
baslarken, Rabia ise bir kaynana ve iki cocugu ile dort duvar arasinda
silik ve dingin, bunaltici yillar gecirmekten giderek p$ikolojik bir
vaka haline gelmistir.

Onu tedavi eden de olmamis, aradan upuzun on yil gecmis ve Sefer, iki
daire, bir de ekmek firini parasi biriktirip nihayet- Almanya dan donmustur.

Kaynanasi ve kayinbiraderleri gorevlerini yapip (!) tam on yil boyunca
Rabia nin yanina bir erkek sinegi bile yaklastirmayarak, onun bedenini
Sefer adina bir yetkiyle korumuslardir. Bedenini korumuslardir ama,
Rabia nin ruhsal durumu yillarca yasadigi intihar boguntulariyla artik
paramparcadir...

Marilyn, cevresinde sohreti ve parasi icin dolasan yuzlerce insandan
hangisinin gercek dost, hangisinin sevgili oldugunu kalabaligin
kusatmasinda anlayamadigi icin tedavi gorurken, Rabia ise on yil suren
upuzun bir yalnizlikta sadece Sefer in adini sayiklamaktan bir
sizofrendir artik...

Marilyn, Saint Exupery, Dostoyevski, Miller okurken ve Miller le flort
ederken, ilkokul cikisli Rabia ise Sefer i bekledigi gunlerdeki
yalnizlikta cocuklarinin hikaye kitaplarini okumus, radyo programlari,
haberlerden vb yerlerden Napolyon un, Gorbacov un kim olduklarini
ogrenmistir.

Diyarbakir a yillar sonra donen Sefer, artik Rabia yi taniyamamaktadir;
cunku Rabia, her sabah Napolyon Bonapart in selamini Gorbacov a
ulastirmak uzere evden cikmakta ve Sefer in Almanya dan getirdigi fotr
sapkayi giyip, dudaklarinin kiyisina bir sigara ilistirip dussel olarak
kurguladigi ordulara kendince komutlar vermektedir.

Belki de kendini hep arzuladigi bir ozgurlugun kollarina boyle
birakmaktadir; artik suursuzdur...
Rabia yi bir sure gozleyen Sefer, anasina, artik Rabia nin kendisine
kadinlik yapamaya cagini, bu yuzden yeni bir evlilik icin genc ve guzel
bir kadin bulmasini soyler. Baslik parasi fazlasiyla odenir ve kirk bes
yasindaki Sefer e on yedi yaslarinda bir kiz bulunur civar koylerden;
incecik, gencecik bir kiz.


Rabia, artik otuz yedi yasina gelmis ve yillarca evde oturmaktan hayli
kilo almis bir delidir (!) Sefer, kucuk bir oda tutar Rabia ve
cocuklarina; kendisi de genc esiyle yeni aldigi daireye cekilir. Rabia
yi baglamak da bir cozum getirmez ve kaldigi evin duvarlari disinda ne
varsa her seyi paramparca ederek disari, sokaklara kacar durur...

Rabia, artik Diyarbakir in muhtelif semtlerinde kah Napolyon un
askerlerine komutlar verirken, kah yollarda, kaldirimlarda oturup bir
basina aglarken gorulmektedir. Artik kocasi Sefer in hicbir isine
yaramayan Rabia nin onuru ve delirmis yalnizligi ne kaynanasinin ne
kayinbiraderlerin umurunda degildir...

Rabia, bir aksam Diyarbakir in Dagkapi semtinde SSK hastanesi
bitisigindeki askeri karargah civarinda yururken, nasilsa kirmizi
sapkali kizin buyukanne kiligina giren kurt tarafindan yenmek uzere
oldugunu dusler. Kirmizi sapkali kizin kulubesi ise, askeri karargahin
icindeki karanlik alandadir.
Rabia, arkasinda yuruduklerine inandigi Napolyon un askerlerine komut
verir ve kirmizi sapkali kizi kurtarmak uzere tel orgulerle cevrili
yasak alana girer...

Nobetci askere, karargaha parolasiz girmeye kalkan olursa ona vurmasi
emredilmistir. Asker uyarir, bagirir, ama kirmizi sapkali kizi
kurtarmaya giden Rabia, o an hicbir sey duymaz...


Nobetci askerin once bir, ardindan ik kursun Rabia nin bedenine isabet
eder. Rabia, vurulup yere duserken bile hala Napolyon un askerlerine
komutlar vermektedir.

Namlusundan dumanlar cikan nobetci er, onun mirildandiklarindan hicbir
sey anlamaz.Askerin onun hakkinda bildigi tek sey dur ihtarina
uymadigidir...
Nobetci er, siyasal gerilimin alabildigine boyutlandigi o gunlerde
olaganustu hal bolgesi kapsamindaki Diyarbakir daki kisla nobetinde,
aklinca kendisine verilen emre itaat etmistir(!)

Rabia, sonraki gun sahipsizler mezarligina gomulur ve o yil bazi insan
haklari dernek ve kurumlarinin yilliklarinin Guneydogu daki yargisiz
infaz lar listesinde adi gecer. Oysa ki olumu degil, asil Rabia nin
yasami bir yargisiz infazdir...

Bu iki efsane kadin, benim kalbimde yillar yili ev sahibi gibi oturup
kalmislardir ve daha kalmaktalardir. Cunku Marilyn, biricik platonik
askim, Rabia ise oz teyzemdi benim...

Sevgili Marilyn, Cemal Sureya nin dedigi gibi, simdi cennette Nietzsche
nin metresi olmalidir ; anamin kara gozlu bacisi Rabia ise, belki
cennette bile hala Sefer i sayiklamaktadir...

Yilmaz Odabasi - Sevginin Herkesten $ikayeti Var adli kitabindan


Grup eposta komutlari ve adresleri      :       
Gruba mesaj gondermek icin      :       ozgur_gun...@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin    :       ozgur_gundem-subscr...@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin   :       ozgur_gundem-unsubscr...@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin     :       ozgur_gundem-ow...@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz   :       http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz     :
http://orajpoyraz.blogspot.com/


BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo





 

-- 
You received this message because you are subscribed to the Google Groups 
"Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email 
to gugukluhayat+unsubscr...@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at https://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/d/optout.

Cevap